19 Mart 2008

50 - Kapatınca Bitecek mi?

Seçimlerden sonra bir “seçim sistemi” önermiştim... Sonuçları beğenmeyenler için... Trakya ve Ege’ye daha yüksek oy hakkı, tahsil durumuna göre oy hakkı olan bir sistem... Şimdi ondan da vazgeçtim! Meclis kapatılsın, demokrasi istemiyorum!

Yeni “çözüm”ümüz budur... Ülkeyi “askerler” ve “yargıçlar” yönetsin... “Seçilmiş”lere gerek yok... “Halk”a sormaya ne hacet! Onlar ne anlar...

Değil öyle küçük, muhalefet, iktidar ortağı falan bir partiyi, direk “ülkedeki oyların yarısını” alan bir siyasi partiyi “tek başına iktidarken” kapatalım...

“Sonuçları”nın ne olacağı önemli değil... “Ekonomi” ne olur... “Dış politika”da durumumuz ne olur... Ülkede “karışıklık” iyice artar mı... Kime ne... Boşveeer onları...

Kurtulalım gitsin şu partiden... “Atanmışlar” yönetmek istemezse, sonra ülkeyi “yönetecek” bir “parti” nasıl olsa bulunur... Muhalefetin de hem “program”ı, hem “kadro”ları şimdiden hazır ve belli zaten... Devrederiz iktidarı onlara olur biter...

Ha bu arada, bu yaptığımız “hareket” AKP’nin oylarını daha da “arttırır” mı, daha da “gücüne güç katar” mı düşünmeye de gerek yok...

Eğer öyle olursa, AKP’nin kendini aldığı oy oranı nedeniyle “demokrasi” ve “halk iradesi” olarak konumlandırmasına karşı olarak, önce “Cumhuriyet”i, sonra “laiklik”i, şimdi de “yargı”yı “karşı taraf” olarak konumlandırmamızın sonuçlarını düşünmeye de gerek yok...

O zaman kazanan “o taraf”sa, “Cumhuriyet”, “laiklik” ve “yargı” “kaybetmiş” mi olacak? Bu halk bu değerlerden vaz mı geçmiş olacak?

Yıpratıyoruz... Laikliği... Demokrasiyi... Cumhuriyeti... Yargıyı... Orduyu... Hepsini yıpratıyoruz... %50 oy almış bir partinin “karşısında” konumlandırarak, hepsini yıpratıp, sadece AKP’yi güçlendiriyoruz...

Asıl yapılması gereken AKP’nin “biraz olsun” yıpratılması gereği iken, “muhalefet”in böyle olması gerekirken, biz sürekli ona “siyaset dışı rakipler” çıkararak bu “rakipler”i yıpratıyoruz...

Oysa bilemiyoruz ve göremiyoruz ki, AKP’nin eleştirilecek o kadar çok siyasi ve ekonomik hatası var ki so zamanlarda...

Tam da “Sosyal Güvenlik Reformu”nu tartışırken, “sağlık sistemi” tökezlemeye başlamışken, ekonomi “sıkıştıkça sıkışmaya devam ederken”, halk her geçen gün daha da “zor” yaşamaya başlamışken, yepyeni bir “gündem”le hepsini unutturuyoruz...

“Türban”... “Laiklik”... “Cumhuriyet”... “Darbe”... “Kapatma Davası”... Bu kelimeleri kullanarak AKP’ye zarar verip yıpratamadığını görmüyor mu hala bu “aydın” ve “akıllı” çevreler?

Birazcık, ne olur “birazcık” “siyaset bilgisi” ile karşısında durulsun AKP’nin önünde... “Siyasi” bir alternatif oluşturulsun... Ülkem bunu bekliyor... AKP’den yönetimi “yargı”nın ya da “asker”in teslim almasını değil...

AKP’nin, bir dava ya da ideoloji ile değil, “iktidar gücü” ile birbirine bağlı “siyasetçilerden” oluştuğu görülsün... “İktidar olmak için biraraya gelenlerin partisi” AKP...

“Ülkem içten çökertiliyor” deniyor ya, AKP’yi “çökertmenin” tek yolunun “içeride” çıkacak ufak bir “sallantı” olduğu görülsün...

O zaman iktidar ve gücün elden gittiğini düşünen hangi “AKP’li” hala “AKP’li kalmaya devam edecek” görülsün...

Güç, güzel ve çekicidir... “AKP’li” kavramını oluşturmuş, “güçlü” ve “iktidar” olmak isteyen siyasetçileri AKP’ye çekmiştir...

AKP’yi bir arada tutan “iktidar gücü”nü dışarıdan “asla” azaltamayacak bu muhalefet... Asıl sorunu “içeriden” çözmeyi görüp “bir şeyler” yapmayı “becerebilirse” birileri, o zaman biter “AKP Gerçeği”...

NUR ERDEM ÖZEREN
19.03.2008

13 Mart 2008

49 - Ayrılıklar.. Vedalar.. Elvedalar..

“Ayrılmak” neden zordur..? “Veda” edebilmek.. “Elveda” diyebilmek.. Çekip gidebilmek.. Arkana bakmamayı becerebilmek.. Neden bu kadar “zor”dur..? Neden “dayanılmaz acılar” yaşatır..?
Geçmiş.. “Anı”lar.. Verilen “emek”ler.. Alınanlar..

Yıllardır yaşadığımız “ev”imizden taşınırken.. Neden veda edemeyiz..? “Anı”lar vardır.. “Duvar”larında.. “Oda”larında.. “Masa”sında.. “Sandalye”sinde.. Mutfağında.. Tuvaletinde.. Banyosunda.. Odanızdaki yatağınızda.. Sehpanın üzerinde.. “Anılarınız” vardır..

Onları bir daha aynı “düzen”de göremeyecek olmak.. Bir daha aynı “yer”lerinde.. O anıları “yok edecek”tir.. “Canlan”amayacaktır artık.. Kapısını kapadığınız “odanız”ın, üzerinde ağladığınız “yatağınız”ın, uykusuz geçen gecelerde “arkadaş”ınız olan “duvar”lar, içinizi açan “cam”ın ötesindeki görüntü.. Hepsine veda etmek zor gelir..

“Mahalle”nize veda edemezsiniz.. Kapıdan her çıkışınızda “selam verdiğiniz”, ama “adını bilmediğiniz” “seyyar satıcı”nıza.. “Hiper, Mega, Süper”marketlere meydan okumaya çalışan “bakkal”ınıza.. Mahalleyi saran “koku”lara.. Gecenin bir yarısı sizi havlamalarıyla uyandıran “sokakta yaşayan evcil dostlarınız”a.. Camda bekleyen ve meraklı gözlerle herşeyi izleyen “komşu”larınıza.. Hiçbirine veda edemezsiniz.. Özleyeceğinizi bildiğinizden.. Gittiğiniz yerde onların yerini alacakları bilmeme korkusundan..

Şehrinizden ayrılamazsınız.. Her sokağında ayrı “anı”nızı yaşatan.. “Kısa yol”larını bildiğiniz.. “Polis”ini tanıdığınız.. Neyin nerede yenildiğini ezberlediğiniz.. Belediye Başkanı’nın adını bildiğiniz.. Sevdiklerinizin yaşadığı.. “Hangi ...?” dendiğinde adınızın önüne sıfat olarak eklenen.. Şehrinizi terk edemezsiniz..

“Arkadaş”ınızdan ayrılamazsınız.. Her türlü derdinizi “düşünmeden” paylaştığınız.. Sıkıntılarını çözmek için günlerinizi, gecelerinizi verdiğiniz.. 24 saat telefonuna hazır olduğunuz.. “Sırdaş”ınız olmuş olan.. “Arkadaş”lıktan çıkıp, “dost”unuz olmuş olan kişiyi, terk edemezsiniz..

“Sevgili”nizden, “sevdiğiniz”den ayrılamazsınız.. “Yıllar”ınızı verdiğiniz.. Size “yıllar”ını veren.. Hayatına “yön” verdiğiniz.. Sizin hayatınıza “yön” veren.. Uğruna herkesi “silmeye” hazır olduğunuz.. Uğrunuza “herşeyi” göze almış olan.. Her yerde “iz”i olan.. Telefonunuzda herkesten “farklı” isimle kayıtlı olan.. Bir sürü şeyi “birlikte” yaşadığınız.. “İlk”leri.. “Son”ları.. Bir sürü “deneyim”inizde yanınızda olan..

Anılarınızı “sil”emezsiniz.. Hafızanızı.. Verdiğiniz “emek”leri elinizin tersiyle “it”emezsiniz.. Size verilen “emek”lere “nankörlük” edemezsiniz..

O “nankörlük” edebilir... “Hiç”e sayabilir yaptığınız herşeyi... Silmek isteyebilir geçmişini.. Ona hiç zor değildir “ayrılmak”... “Veda” etmek.. Öyley“miş gibi” yapar ya da...

En “farklı” ve en “zor” “veda”, “ayrılık” da budur ya zaten.. Neden..?

Bir “ev”iniz olmak zorundadır.. O olunca bir “mahalle”niz ve bir “şehriniz” de olur.. Birden çok “arkadaş”ınız, daha az da olsa “dost”unuz vardır.. Doğal olarak.. “Aileniz”i “terk etmeniz” söz konusu değildir.. “Normal şartlarda”.. Bunların hiçbirini “siz” “seç”memişsinizdir.. Yaşarken “kendiliğinden” sahip olursunuz..

Bir tek “sevgiliniz”i, “sevdiğiniz”i “siz”, bilerek ve isteyerek seçmişsinizdir.. “Yeni”sini de “seçmek” zorunda olduğunuzdan, en zoru bu gelir..

Bir “başka”sını “yerine” koyamazsınız.. “Karşılaştır”ırsınız ya hep.. “O böyleydi..” diye.. Tek çaresi vardır.. “Zaman”a bırakmak... Ve “yeni”sini “onun yerine” koymaya çalışmak yerine, “bambaşka” mutluluklar aramak her yenilikte...

Ayrılmak zor... Veda etmek... Elveda diyebilmek... “Hoş’ça – kal” diyebilmek... Zor gelir “geçmişine değer verene”...

NUR ERDEM ÖZEREN
13.03.2008