30 Aralık 2006

09 - Saddam HÜSEYİN ve “Büyük Ortadoğu Projesi”

Bu yazıyı yazmaya 2 ay önce başlamıştım. Ama sonra bekledim. Ne kadar süreceğini merak ettim. Saddam konusuna ne kadar önem verecekti Türk Medyası... Sadece 10 gün sürdü... Bizim çok daha önemli konularımız vardı haberlere konu olması gereken...

“Irak Eski Devlet Başkanı” Saddam HÜSEYİN asıldı bu sabah... Benim bu yazıyı yazmaya ilk başladığım günün sabahı... Bazı Iraklılar’a göre “şehit oldu”... Ve bana göre de A.B.D.’nin güçsüzlüğünün son göstergesiydi bu idam...

A.B.D.’nin bugüne kadar yaptığı operasyonların en “kanlı”sı, en uzun süreli olanlarından biriydi “Irak Operasyonu”, ve tarihe Wietnam’dan bile daha büyük bir yenilgi olarak geçecek... Öldürülen onca insana, idam edilen Saddam Hüseyin’e rağmen... “Hezimet” oldu A.B.D. için...

Nasıl başlamıştı? Amaç neydi? Bulunabildi mi nükleer silahlar? Peki “demokrasi” geldi mi Irak’a? Sorsalar Irak halkına, demokrasiyi Saddam’ı idam etmeden uygulasalar, “Irak halkı” istemez miydi acaba Saddam’ı? Şimdi “kimin” demokrasisi uygulanacak? “Irak Halkı”nın mı?

Neden Saddam’dan başlandı “A.B.D.’nin” “Büyük Orta Doğu Projesi” çerçevesindeki “Devlet Başkanları” katline? Çünkü Saddam kendi devletinin başkanı değildi sadece... Orta Doğu’nun liderliğine oynuyordu... Asıl onun bir “Büyük Orta Doğu Projesi” vardı, “Müslüman Ülkeleri” bir araya getirmek istediği, ve kendisinin başına geçmeyi planladığı... Asıl bu yüzden, A.B.D.’nin Saddam’ın gücünden korktuğunu düşünüyorum..

Neden idam edildi Saddam? Bitmeyen onca davası varken... 148 Şii’yi “katlettiği” için mi? Sadece 148 kişi mi? İnsan hayatı önemli bence, 1 kişi bile olsa ceza verilmeli... Ama neden “katledildi” 148 Şii? Yorum yapan kaç kişi biliyor?

Bu “katliamı” ve Saddam’ın yaptığı daha bir çok “katliam”ı bir “devlet başkanı” sıfatı ile yaptığının göz ardı edildiğini düşünüyorum.

Saddam bir devlet başkanıydı, ve Türkiye de dahil olmak üzere bir çok ülkenin devlet başkanı dönem dönem “katliam” yapmıştır bugüne kadar, ve hala da yapıyor, “devletinin çıkarları” için... Hepsi idam ediliyor mu? O zaman şimdi Bush’u ne yapacağız? Neresinden asacağız yaptığı katliamlar için?

Saddam ile APO bir değil... Aynı kefeye koyup değerlendiremeyiz... Gayrimeşru bir terör örgütünün başı değil... O bir “devlet başkanı”... ydı... Ama buna rağmen biz hala idam edemiyoruz APO’yu... Etsek zaten kahraman olur... En doğrusu belki de bu...

Ama A.B.D. öyle mi yaptı? Saddam meselesi bir oldu bittiye getirildi.. Bir de mesaj verme amacıyla Kurban Bayramı’nı bile görmesine izin vermeden “kurban” edildi... Ve sadece bir kaç gün konuşuldu... Sonra yine “Irak Katliamları”na döndü gündem... Koskoca “Orta Doğu”nun liderliğine oynayan liderin idamı sadece bir kaç gün gündemde kalabildi... Peki bunu kim sağladı? Bu kadar mı güçlü A.B.D.? Gündemi bile mi belirleyebiliyor... Neden inceleyemedik Saddam’ın idamını? Hayatını... Neden bu konuyla ilgili programlar yapılamadı... Sadece “Irak Operasyonu” ve “Büyük Orta Doğu Projesi” konuşuldu... Hala da konuşuluyor... Ama ne kadar bilgi verici... Kaç kişi biliyor Saddam’ın hangi konularda neden yargılandığını ve yarım kalan davalarını... “Aslında” neden asıldığını...

NUR ERDEM ÖZEREN
30.12.2006 – 31.01.2007

10 Aralık 2006

08 - “İnsan” Hakları, “İnsanlar için” mi..?

Dünyayı bilmem, ama Türkiye’de “İnsan Hakları”, “İnsan”lar için mi var? Yoksa “insan” olamayan, hatta hayvan olduğunu düşünürsek hayvanlara hakaret etmiş olacağımız “canlı”lar için mi var?

Amerika’da veya başka yerlerdeki uygulamalarla ilgilenmiyorum, ipi kopmuş, çivisi çıkmış Türkiye’nin bazı suçluları için uygulanan “insan” hakları beni ilgilendiren...

Önce iki “insan”, 19 saniye içinde dizüstü bilgisayarımı çaldı arabamın bagajından... Kamera görüntüleri var, hastane kamerasından, iki farklı açıdan çekilen... Bugün de iki “insan”, ellerinde demir ve kamçılarla kafamda bir kaç yarık ve şişlik oluşturdu... Ama polis hiç bir şey yapamadı iki durum için de... Yapamayacak da... “İnsan” hakları nedeniyle...

CMUK yasası, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları derken, polisin ve asayişi sağlayacak birimlerin elini kolunu bağlayan bir sistem var artık Türkiye’de... Bir de bunun yanında, psikolojisi bozulmuş, gelecek beklentisi kalmayan suçluları ekleyince, gasp, tecavüz, hırsızlık, darp, kapkaç gibi suçları işleyenlerin hiç bir ceza çekmeden sokakta elini kolunu sallayarak gezdiği bir sistem oluştu...

Hepsi “insan” hakları uğruna yapılan yasa değişiklikleri nedeniyle... Bu tür suçları işleyenler, karakollara alınıp, bir gece “misafir” edilip, ertesi gün “savcı bey”in mecburen aldığı kararla salıveriliyor... Ve yeni bir hırsızlık, yeni bir gasp, kapkaç, darp olayı için sistemdeki yerini alıyor...

Bu mudur “insan” hakları? Peki bu suçlara mağruz kalanların “insan” hakları ne olacak? Onlar “insan” değil mi?

Bütün polis teşkilatı ve hukuk camiası elinin kolunun bağlandığının farkında, ama onlar bunun önüne geçmek için ne yapıyorlar bilmiyorum... Ya da yasaları değiştirmesi gerekenler durumun ne kadar farkında bilmiyorum...

Şimdi kendinizi bu suçlara maruz kalan kişilerin yerine koymanızı istiyorum... En hafiflerinden başlayalım... Arabanıza geliyorsunuz, kelebek camınız kırılmış ve bagajınızdan sizin 2 yıldır üzerinde çalıştığınız projenizin tüm detaylarının olduğu ve almak için hala taksidini ödediğiniz bilgisayarınız çalınmış... Bunu yapan ne kadar “insan” sizin için..?

Evinize girdiğinizde, dede yadigarı asırlık takılarınızın artık orada olmadığını görüyorsunuz, çocuklarınızın eğitimi için ayırdığınız emekli ikramiyeniz de gitmiş... Bunu yapan ne kadar “insan” sizin için..?

Evde hırsızlık korkusundan yanınızda taşıdığınız değerli eşyalarınızın içinde olduğu çantanız, hızlı bir hamleyle kolunuzdan çekilirken kırılan kolunuzun üzerine, bir de yere düşüp kafanızı çarpıyorsunuz... Bunu yapan ne kadar “insan” sizin için..?

Yanınızda kendinizi koruyacak hiç bir şey yokken, karşınıza çıkan ve ellerinde bilimum yaralayıcı alet olan “insan”lar, vücudunuzun çeşitli yerlerine vurup sizi yaralıyorlar, kanlar içinde hastaneye gidiyorsunuz... Bunu yapan ne kadar “insan” sizin için..?

Çok sevdiğiniz eşiniz, ya da kızınızı bir şekilde kaçırıp, ona tecavüz eden birileri var... Bunu yapan ne kadar “insan” sizin için..?

Tüm bunlara tepkiniz ne olurdu? Okurken bile kalp atışarınızın hızlanmaya başladığını ve tansiyonunuzun her paragrafta biraz daha arttığını tahmin ediyorum... Peki bizim kanunlarımız ne yapıyor? Bunları yapanlara “insan” hakları çerçevesinde ceza veremiyor... Siz olsaydınız, ne ceza verirdiniz?

Böyle bir durumla karşılaşıp, ülkenin güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan yasalar olduğunu bilerek, şikayetçi olur muydunuz? Ya da sizin çözümünüz ne olurdu?

Ben bunları yapanları suçlamıyorum aslında... Hepsi de tedavi görmeye ihtiyacı olan insanlar.. Milletçe her geçen gün sokaklara başıboş çocuklar salmaya devam ediyor, öğretim verelim derken eğitemeden “genç” yaşına getiriyoruz... Anne – babalar için anne – babalık, doğurmaktan ve karnını doyurmaktan ibaret... Çocuğunun hayattaki en önemli eseri olduğunun farkında değil bir çok kişi...

Peki kabul etsek de tedaviye ihtiyaçları olduğunu, bu saatten sonra tedavi ile kaç kişi kazanılabilir..? Ya bundan sonrası... Bir şey yapıyor muyuz gelecekte böyle insanların sayısını azaltmak için... Ya da ne kadar doğru cezalandırıyoruz ki, bir daha yapmamalarını sağlayacak..? Yoksa bütün polis teşkilatının tanımasına rağmen bir şey yapamadığı onlarca insanın olduğu bir ortamda, suçluları mı koruyoruz “insan” hakları adına, gerçekten korunması gereken mağdur “insan”ları korumak yerine..?

Tüm bunların çözümü, mevcut kişiler için ülkenin güvenlik birimlerine güveni yeniden kazanmamızı sağlayacak cezalar, ve bu birimlere çok daha fazla yetki vermekten geçiyor önce... Sonra da bu kişilerin rehabilite edilmeye çalışılması gerekiyor adı “hapishane” olmayan bir yerlerde...Ve gelecek nesillerde suçlu sayısını azaltmak adına, anne – babaları eğitmek gerekiyor, “insan” yetiştirmek üzerine... Ya da belki de bambaşka “kanunlar” gerekiyor, geçmişte, ya da doğuda uygulanan... Hangi “mağdur”a sorsanız aklından geçen çözümdür bu... Ama hep aynı mantıktayız toplum olarak, başımıza gelmeden anlamıyoruz, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyoruz...

Türkiye iyiye gitmiyor... Toplumdaki çatlak seslerin, ruh sağlığı bozulmuş suçluların sayısı hızla artıyor... Belki hayat şartları onları buraya iten, belki sevgisizlik, ya da bilemeyeceğimiz ve aklımıza gelmeyen bambaşka sorunlar... Ama bir şeyler yapmak gerekiyor... Türkiye iyiye gitmiyor...

NUR ERDEM ÖZEREN
10.12.2006

07 - Neleri israf ediyoruz?

Yemek sofrasından kalkarken bakıyorum da tabaklara, bir çok tabağın içinde çöpe giden o kadar çok yemek var ki... Sokakta onlarca insan aç gezerken, çöpe yemek dökülmesine sabep olmaya hakkımız var mı..?

Dünyanın her yerinde sokakta yaşayan, ya da başını sokacak bir evi olsa bile aç olan o kadar çok insan var ki... Bir de hayvanlar... Onlarca canlı aç gezerken, yemeye bir kaç lokma ekmek bile bulamazken, sofralarında yemek bulabilen insanlar olarak biz, bunları çöpe dökmemeliyiz... Herkes yiyebileceği kadar yemeği tabağına koymalı, çöpe giden yemeklerin önüne geçmek bu kadar basit aslında...

Restoranlarda iyi hizmet sunulacak diye yenecek olandan fazla konan yemekleri görünce de çok üzülüyorum... Belli ki o yemeğin büyük bir kısmı çöpe gidecek... Ama yeter ki parasını veren kişinin gönlü hoş tutulsun, çöpe giden yemekler müşterilere feda olsun...

Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırmaya göre, yıllık 45 milyar adet ekmek üretiliyor, ve bunun 4 milyarı israf ediliyor, çöpe gidiyor. Yıllık 4 milyar ekmek kaç kişiyi doyurur acaba... Ve bu sadece Türkiye...

Yine aynı araştırma, bu israfın yıllık 700 milyon dolar, yani yaklaşık 1 milyar YTL’lik kayıp anlamına geldiğini söylüyor. Bu kadar kolay mı kazanılıyor bu paralar?

Bu kadarla da kalmıyor israf ettiklerimiz... Elektrik israfı mesela... “Lüzumsuz ise söndür”... Kaç kişi lüzumsuz ise söndürüyor... Sonuçta bu enerji de üretiliyor... Ve bir gün onu üretmek için kullandığımız kaynaklar tükenecek... Bu kadar fütursuzca harcamamalıyız..

Hele ki su israfı... Zaten sınırlı bir kaynak.. Üstelik üretilemiyor da... Açık bırakıp gittiğimiz musluklardan akan sularla, dünyada kaç kişi temizlikle, sağlıkla tanışabilir...

Bir de pek dikkat çekmeyen, aslında israf olarak bile görmediğimiz şeyler var... Kaçımız bakkala ya da manava giderken yanımıza evde onlarcası olan ve biriken poşetlerden alıyoruz..? Ya da aslında kısa bir mesafede elimizde taşıyabileceğimiz bir şey için poşet almayı reddediyoruz..? Bunun yarattığı çevre kirliliğini düşünüyor muyuz?

Peki ya enerjimiz... Aslında bizim için çok değerli olan, kazanmanın çok kolay olmadığı, harcarken de farkında olmadan cömert davrandığımız enerjimiz... Ne kadar gereksiz işler için harcadığımız enerjimizi bize ve çevremize daha faydalı olacak işlere harcasak...

Yine bununla çok bağlantılı, zamanımız... O kadar değerli ki... Yıllar sonra bir bakıyorsunuz ki, bir şarkı sözündeki gibi, “zaman değil geçen, ömürmüş, anlamadık” diyoruz... “Keşke”lerle dolu anılar kalıyor geriye... Zamanımızı israf etmek yerine doya doya ve dolu dolu yaşamayı ilerleyen yaşlarda öğreniyoruz.. Sonra da küçüklere öğütler veriyoruz “bugünlerinizin kıymetini bilin, geri gelmiyor, doya doya yaşayın” diye... Peki ya onu söyledikten sonra bile israf etmeye devam ettiğimiz zamanımız...?

Hiç aklımıza gelmez belki de... Sevgimiz... Karşılığını vermeyenlere, hatta değerini bilmeyenlere verdiğimiz, israf ettiğimiz sevgimiz... En çok hak eden kişiler olsalar bile, bir çoğumuzun anne – babalarımıza söylemekten hep çekindiğimiz, oysa dışarıda yeni tanıştığımız bir karşı cinse çok rahatça gözlerinin içine bakarak söylediğimiz... Neden bu sevgi israfı? Çevremizde bizi seven insanlara kaç kere “seni seviyorum” diyoruz..?

Şimdi tekrar düşününce o kadar çok şey gelecek ki aklınıza israf ettiğiniz... Aslında israf ettiğinizin farkında olmadığınız... Zamanınızı, sevginizi, enerjinizi israf etmeyince daha güzel olmaz mı hayat sizin için..? Ya da elektriği, suyu, bir çok doğal kaynağı, ve yemekleri israf etmeseniz, kaç kişinin hayatını daha yaşanır hale dönüştürürsünüz..?

NUR ERDEM ÖZEREN
10.12.2006