6 Temmuz 2008

60 - Rahmi KOÇ ve Sakal – Bıyık Meselesi

Gündem başka konularla sarsılırken, Türkiye’nin en büyük işadamlarından Rahmi KOÇ bir röportajında bir şeyler söyledi, gazeteciler de yine içinden cımbızla bir cümleyi alıp kullandı ve yeni bir tartışma başlattılar… Bence oldukça tehlikeli bir tartışma…

Rahmi KOÇ sakallı – bıyıklı çalıştırmazmış… Tayyip ERDOĞAN bunu eleştirdi TOBB ETÜ’deki “liderlik” konuşmasında, basın da hemen “devleti yöneten hangi siyasetçiler Koç Holding’de çalışamaz” diye haber yapıverdi üzerine…

İnanamadığım ve şaşırdığım ilk konu, Tayyip ERDOĞAN’ın bu “gazeteci oyunu”na inanıp alet olması… Koskoca başbakan, yanında onca danışman ve çalışan varken, röportajın tamamını okumadan ve Rahmi KOÇ’un ne demek istediğini tam anlamadan cevap veriyor…

Rahmi KOÇ’un demek istediği çok açık… Ben temiz ve güzel görünümlü çalışan isterim… Sakallı ve bıyıklıdan kastı da ikisinin bir arada bulunması… Çünkü Koç Holding’de de her yerde olduğu gibi usturubuyla bıyık bırakan çalışanlar var… Hatta üniversitesinde sakallı çalışanlar bile var…

Yani Rahmi Bey yerine ve konumuna uygun görünümde olmayı kastediyor… Anlayana… Aslında Tayyip ERDOĞAN ve çalışma arkadaşları da dış görünümlerine dikkat ediyorlar Rahmi Bey’in demek istediği şekilde…
Sayın Başbakan madem o kadar kızdı, hadi her gün tıraş olmayı bıraksın görelim… Saçı sakalı birbirine karışmış olarak çıksın vatandaşın karşısına…

Ya da takım elbise de giymesin… 10 gün aynı şeyi giysin, üstü başı kir içinde çıksın kameralar karşısına…
Her yerin, her konumun, her pozisyonun bir gereği vardır ve işverenler de bu kriterleri kendi işyerleri için belirlerler…

Ama bizdeki temel sıkıntı, bir konuda herkesin düşüncesi aynı da olsa, birileri cesaretle çıkıp bunu dile getirince, alınan tepki karşısında diğerleri bir anda dut yemiş bülbüle dönerler tepki almamak için…

Şimdi iş dünyası, yılların duayeni Rahmi KOÇ’un arkasında durma cesareti ile destekleyici açıklamalar yapmalı Tayyip ERDOĞAN’ı ve hükümeti karşısına almaktan korkmadan… Doğru bildiğini söylemek bu kadar zor olmamalı bu ülkede…

Sayın Başbakan’ın unuttuğu bir başka konu da, karşısına aldığı kişinin Türk iş dünyası ve ekonomi tarihinde 50 yılı aşkın süredir var olmayı başarmış, binbir çeşit hükümete rağmen ne saygınlığını ne dürüstlüğünü yitirmemiş ve varlığını sürdürmüş bir iş adamı olması…

Yani sadece bir “devrin adamı” olmayan birini karşısına alarak, muhtemelen kendisinden daha kalıcı biri ile bu diyaloğa girmesi çok mantıklı gelmedi bana…

Rahmi KOÇ yıllardır vardı, var olmaya da devam edecektir… Bir küçük şehirde yaşayan nüfus kadar insana iş ve aş veren, dolayısıyla ailelerine de fayda sağlayan, sosyal sorumluluk projeleri ile Türk halkının her kademesine dokunmaya ve elini uzatmaya çalışan, her geçen gün de Türkiye için yatırım yapmaya devam eden bir işadamı…

Kadir HAS’a yaptığımızı yapmayalım yaşayan “değer”lere… Öldükten sonra anmayalım sadece… Onları karşımıza alıp düşman ilan etmeye çalışmayalım… Zenginlik bir suçmuş gibi gösterip fakir edebiyatı yaparak…

Rahmi KOÇ sadece bir örnek… ECZACIBAŞI Ailesi, ALATON Ailesi, SABANCI Ailesi, ŞAHENK Ailesi ve benim bir çırpıda aklıma gelmeyen birçok “değer”i kaybetmemeli ve bu ülke için yatırım yapmaya devam etmelerini teşvik etmeliyiz…

NUR ERDEM ÖZEREN
06.07.2008

59 - Ergenekon, Kapatma Davası ve Türk Yargı Sistemi Algısı

Son günlerin bir numaralı konusu Ergenekon Çetesi Davası… Herkesin dilinde bir Ergenekon… Ama Türk halkı biliyor mudur Ergenekon nedir sorsanız, kimse tam olarak ne olduğunu tarif edemez bence…

Ama toplumda oluşan en temel algı, bir tarafa Ergenekon Soruşturması’nı, diğer tarafa AKP Kapatma Davası’nı koymak şeklinde… Resmen iki taraf, iki kutupmuş gibi algılanıyor…

Ben bir şeyi gerçekten anlamıyorum… Ve “bir bilen”in bana açıklamasını çok içtenlikle rica ediyorum…

Bu Ergenekon soruşturması için tutuklanan ve gözaltına alınanları AKP mi aldırıyor? Bunları yapan polis – savcı – hâkimlerle AKP’nin kapatma davası için çalışanlar çok başka insanlar mı? Yani AKP kapatma davasında da yargı adına görev yapan savcı ve hâkimler yok mu? Neden her iki “taraf”takiler sadece diğer “taraf”ın savcı ve hâkimlerini ve uygulamalarını eleştiriyor?

Bana göre yargı aynı yargı… Uygulamalar yanlışsa bu hangi tarafa uygulandığına bakılmaksızın eleştirilmeli… Her iki davada da çeşitli yanlışlar yapılıyor ve bunları eleştirenler de aynen yargının olması gerektiği gibi tarafsız olmalı…

Ama ben de yazmaktan korkar oldum… Eleştirmekten de… Çevremdekiler “aman yazdıklarına dikkat et” diye telkinde bulunur oldu… Biz artık toplum olarak nelerden ceza alacağımızı bilemez olduk…

Yargının, polisin, jandarmanın insanlara sadece “zanlı” iken, suçu kanıtlanmamışken davranışları, muameleleri, sonrasında gözaltında bilmediğimiz uygulamaları, darbe dönemindekilerden, sıkıyönetim uygulamalarından farksız…

Gözaltındaki uygulamaları da her ne kadar bilmesek de, hırsızlık yapanların, adam bıçaklayanların sadece bir gece “dokunulmaz” olarak tutulup ertesi gün savcı tarafından salıverildiği ülkemde, bu dava çerçevesinde gözaltına alınanların gördüğü muamele hukukun eşitliğini sorgulatıyor…

Bir yıl önce dava kapsamında gözaltına alınan işadamı Kuddusi OKKIR içeride tutulduğu sürede muhtemelen psikolojik nedenlerle kansere yakalanıp dün sabah hayatını kaybetti… Hala ne suçluluğu ne de suçu biliniyor…

Suçunun ne olduğu net olmadan ve suçluluğu kanıtlanmadan bir yıl içeride birini tutmak… Suçsuzsa boşu boşuna geçen zamanının ve son olarak da hayatının bedelini kim ödeyecek?

Bence onu bu süre içerisinde tutuklu yargılama kararı alan ve uygulayan yargı mensubu ya da mensupları her kimse onlar ödemeli…

Yargı mensuplarının verdiği kararları bağlayıcı bir “ceza”ları olmalı… Suçsuz yere birilerine yaptırılan muamele, davanın sonucunda suçsuzluğu kanıtlandığı takdirde, bu kararı veren kişiler ceza almalı… O zaman yargı da vereceği kararları ve uygulayıcılar da uygulamalarındaki üslup ve muamele şeklini keyfi yapamayacaklardır…

Türk yargı sistemi, artık “zanlı” ile “suçlu”yu net şekilde ayırmalı… Her geçen gün, her iki tarafın da yargıya olan inançları azalıyor… Geçtiğimiz günlerde yazdığım yazıda da olduğu gibi, yargı mensuplarının “tarafsız”lığı sorgulanıyor… Dillerde, yazılarda değilse bile tüm kafalarda…

Türkiye kutuplaşıyor… Yıllardır ertelediğimiz Türk Yargı Reformu’nun son meyvesi olarak, küçük davalar artık büyüdüğü için, Türkiye kutuplaşıyor bu yargı uygulamaları nedeniyle… Ve bunu kullanıp kutuplaştırmaya çalışanlar da, bu yargı sisteminde hiçbir ceza almadan hayatına devam ediyor… Arada olan “suçlu”luğu kanıtlanmamış “zanlı”lara oluyor… Çamur at izi kalsın…

NUR ERDEM ÖZEREN
06.07.2008