17 Mayıs 2007

26 - AKP’yi Eleştir(ebil)mek...

AKP’yi eleştirmek konusunda yanlışlar yapıldığını düşünüyorum.. Stratejik yanlışlar.. Muhalefet eksikliği.. Ama her kanaldan.. Sadece CHP değil, hiç bir kurum AKP’yi doğru yolla eleştirmiyor bence..

AKP’yi iki açıdan değerlendirmek gerek, bir; yaptığı iyi şeylerden bahsederek, iki; eleştirerek.. AKP’nin 4,5 yıllık iktidar ve 3 yıllık mahalli iktidar döneminde yaptığı iyi şeyleri yazmaya gerek yok, çünkü zaten her türlü mecrada yeterince anlatıyorlar.. Asıl anlatılmayan, yapamadıkları, ve o yüzden de ben onları hatırlatmak ve aslında nasıl eleştirilmesi gerektiğini kendimce göstermek istiyorum..

3 Kasım günü açıkladıkları acil eylem planına bakalım.. Neler vaad edildi, neler düzeldi. Vaadler 3 aylık, 6 aylık ve 1 yıllıktı... 4,5 yıl sonra değerlendiriyoruz..

“Seçim sisteminden siyasi partiler kanununa, yönetimde katılım ve şeffaflıktan yerel yönetimler reformuna...” demişlerdi.. Değişen bir şey var mı? Ben görmedim..

“3 ay içinde, vergi yükünü tabana yayan tedbirler alınacak, vergi mevzuatı birleştirilecek...” demişlerdi.. Ben ücretli çalışanım.. Hiç bir yükün yayıldığını görmedim...

“Uygarlıkların beşiği ülkemizdeki zengin turizm kaynaklarımız harekete geçirilerek iş, kongre, fuar, spor ve kültür turizmi alanlarında dinlence turizminde bulunduğumuz konuma geleceğiz...” demişlerdi.. İstanbul Park’ın inşası, F1, ve bir Şampiyonlar ligi finali dışında 5 yıl öncesine göre ne değişiklik var?

“Yolsuzluk yapanlara verilen cezaların caydırıcılığı arttırılacak...” “Bir yıl içinde yolsuzlukla mücadele konusu başlı başına bir alan olarak ele alınacak, şeffaflık temelinde, liyakat sistemi bazında yeni bir yasal ve kurumsal yapı içinde kamu yönetiminde yolsuzluğun üzerine net bir şekilde gidilecektir.” demişlerdi.. Yolsuzluklarla ilgili ne kadar yol kat edildiği ve “adalet” adını barındıran, bu nedenle de “dürüst” insanlarla siyaset yapacağını söyleyen AKP’nin ne kadar caydırıcı kanunlarla ne önlemler aldığı da çok açık ortada bence..

“Bir yıl içinde, adaletin zamanında ve hızlı bir şekilde tesisi için adalet hizmetlerinde ve yargılama usullerinde gerekli tüm değişiklikler süratle gerçekleştirilecektir..” demişlerdi.. Adalet sisteminde hızlanma gören ve hisseden var mı?

“...ayrıca, siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşları ve medya kuruluşlarınıntemsilcileriyle düzenli şekilde bilgilendirme ve görüş alış verişi toplantıları yapılarak katılım artırılacaktır..” demişlerdi.. Yapıldı mı? Cumhurbaşkanlığı sürecinde en çok tartıştığımız konu bu değil miydi?

“Gelir dağılımında adaletin sağlanması için gerekli her türlü tedbirler alınarak; acilen açlık sınırı altındaki aileler belirlenecek, ve üç ay içinde bu ailelere dönük etkin yardım programları başlatılacak, yoksul aile çocuklarına temel eğitim ve sağlık yardımları yapılacaktır..” demişler... “Allah için yaptılar”.. Ama gerçekten “Allah için” ve “hizmet için” mi, “oy” için mi, merak ediyorum.. Çünkü bunlar geçici çözümler, “yoksulluğa” çözüm değil..
“İlk ve orta öğretimde rehberlik etkin hale getirilerek mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilecek..” denmişti.. Liselerde bile rehberlik hala yerinde sayıyor.. Nerede ilköğretim..

“Genel Sağlık Sigortası Sistemi kurulacak, aile hekimliği uygulamasına geçilecek ve sağlam bir sevk zinciri oluşturulacak..” demişler.. Yapıldı mı? Sosyal Güvenlik Kurumları hala birleştirilemedi, Devlet hastanesi – SSK ayrımı kaltı yalnızca..

Bu reformların neredeyse hiçbiri yapılmadı..

Bunların yanında, emekliler ikinci iş yapamaz hale getirildi.. Buğday fiyatları 5 yıl öncesini aratır durumda.. Çiftçi kan ağlıyor.. Başta mazot olmak üzere masraf kalemlerinin bedeli arttı, gelir kalemlerinin satış fiyatları ise düştü..

Eğer AKP’yi eleştireceksek, ve eleştirinin amacı da oy kaybetmesini sağlamak ise, bel altı vurarak, laiklik ve Atatürkçülük’ü kullanarak, dini suistimal edip şeriat getireceğinden bahsederek bu yapılamaz. Siyaset bel altı vurarak yapılmaz.. İcraatlar konuşulmalı.. Bu şekilde oy kaybetmediğini şimdiden daha anketlerden görüyoruz.. Ama seçim dönemi daha da yaklaşınca “gerçek muhalefet” başlarsa işte o zaman yıpranabilir AKP..

NUR ERDEM ÖZEREN
17.05.2007

15 Mayıs 2007

23 - Euro Vizyon

Bence artık katılmayalım Euro“Vizyon”a.. Yıllardır bir yandan siyasi puanlar verilse bile, bu bir “müzik” yarışmasıydı.. Artık “vizyon”u değişti.. Müzik kalitesi yarışmıyor artık.. “Sahne de önemli” düşüncesinin arkasına saklanıp, çok daha farklı şeyler kullanılmaya başlandı.. Bu yeni Euro”Vizyon”a katılmamamıza gerek yok artık bence..
İzleyenlerin fikirlerini merak ediyorum.. Ben yıllardır her an, her dakika müzik dinleyen, müzik aşığı bir adamım... Lise ve üniversitede ders çalışırken, şimdi işimde çalışırken, akşam evde çalışırken, araba kullanırken, gece uyumadan önce... Her dakika müzik dinliyorum.. Ama ben ilk 3’e giren şarkılardan hiç bir müzik tadi alamadım... Ermenistan’ın şarkısından da.. Alan var mı?

Yine şekilciliğimizi gösterdik tüm dünyaya.. Ermeni meselesini, iki yıldır Ermenistan’a yüksek puan vererek mi çözeceğiz? “Bakın biz soykırım yapmadık – kanıtı da puanlarımız”... “Büyükelçi” kitabından bahsedeceğim kısa bir süre sonra.. Gündemden uzaklaşmış olsak da, kapanmayan bir konu olan “Ermeni Meselesi”ne nasıl yaklaşmamız gerektiğinin en güzel örneği..

Geçen yıl da durum çok farklı değildi.. Resmen “anırarak” şarkı söyleyen bir adam “Avrupa’nın POP Yarışması”nda nasıl birinci olabildi? Rock müziği dinliyorum.. Hatta “Hard Rock” da dinliyorum.. Ama “güzel” ve “dinlenebilir” olanını.. Geçen yılki seçimden belli etmişti kendini..

Kenan Doğulu’yu son 2 aydır dinlerken diyordum ki, “bu şarkı en fazla ilk 5’e girer”.. Nitekim öyle de oldu.. Ama ortada bir sorun var.. Ben diğer şarkıları dinlememiştim.. Sadece Kenan Doğulu’nun potansiyeline göre değerlendirip çok daha iyisini yapabileceğini düşünmüştüm..

Ne yapmak istediklerini anlayabiliyorum aslında.. Marjinal grupların kendilerini daha rahat dile getirmelerine imkan sağlayarak “modern” ve daha farklı bir “vizyon”da olmaya çalışıyorlar.. Ama bunun yntemi bu mudur?

Birinci şarkıcı Lezbiyen, İkinci şarkıcı Gay, Üçüncü şarkıcı travesti.. Gelecek yıl Bülent Ersoy – Fatih Ürek düeti ile katılırsak, Sisi de onlara vokal yaparsa, birinciliğimiz garanti bence..

Herkesin tercihlerine saygılı olmak gerektiğini düşünüyorum.. Dışlamamak da gerektiği kanaatindeyim.. Bu büyük hata ve bence günah.. Ama bunu bu kadar meşrulaştırmaya çalışmak, ve bu konuda pozitif ayrımcılık yapmak çok yanlış bence..

Hazır sözü geçmişken, Bülent Ersoy ve Zeki Müren’in bu ülkeye nelere mal olduğundan da bahsetmek istiyorum.. Yeni neslin cinsel tercihlerini belirlemesinde üçüncü bir cinsi meşrulaştıran kişiler olduğunu ve bugün bu kadar çok farklı cinsel tercihte insan olmasının sorumlusunun özellikle bu iki kişi olduğunu düşünüyorum..

Onların zamanında “çocuk” olanlar, şimdi 20’li – 30’lu yaşlarında.. Siz 6 – 7 yaşında bir çocuğa etekle sahneye çıkan bir erkeği nasıl anlatırsınız? Ya da eski filmlerinde erkek olan birinin şimdi nasıl kadın olduğunu nasıl anlatırsınız? Diyelim ki bunu görmedi, “Bülent Hanım” tabiri ne ifade eder bir çocuğa?

Tekrar altını çiziyorum, herkesin kendi tercihi, ve buna saygı duyuyorum.. Ama bunu medyada insanların gözüne sokmanın bir alemi olmadığını düşünüyorum.. Sonuçlarını görüyoruz.. Her geçen yıl da artarak devam edeceğiz görmeye..

Bu durumu “normal” gibi göstermeye gerek yok.. Neredeyse artık moda oldu.. İyiye gitmiyor bu konu.. Tüm dünyada.. Normal olmadığını da kabul etmek gerek, saygı da göstermek gerek... Ama desteklercesine hareketlere gerek yok..

NUR ERDEM ÖZEREN
15.05.2007

13 Mayıs 2007

24 - Sol’u Birleştirmek için “Cumhuriyet” Mitingleri

İlk başından beri karşı olduğum bir şeyler var bu “Cumhuriyet” mitinglerinde.. Ben bunları “Cumhuriyet” mitingi olarak görmedim hiç.. Bu mitingler “Sol’u birleştirmek için” ve “AKP’ye karşı” “Sol görüşlü siyasi partiler ve oluşumlar tarafından düzenlenen” mitinglerdi bence.. Ve bence artık kabak tadı vermeye başladı..

Bugün İzmir’de “artık bu son” denmesinden hemen sonra 20 Mayıs Pazar günü için de bir miting Samsun’da düzenlenmesine karar verildi.. Hani bitmişti? Nereye kadar devam edecek? Ne işe yarıyor?

Birinin çok işine yaradığı kesin.. DSP.. Aylar önce oyları yerlerde sürünen DSP, bir kaç takviye isimle barajı aşacak duruma gelecek kadar popüler oldu.. “Biz CHP hariç diğer tüm sol partileri birleştiriyoruz DSP altında” deseler, koşarak gelecek parti ve ağır topun haddi hesabı yok.. Ama ne yazık ki onlar da bunu söyleme cesaretini ve “CHP’ye karşı” olmayı göze alamıyorlar..

“Cumhuriyet için” birilerinin sokağa çıkmasına, halkımın toplu hareket etmesine, tepki vermesine, sonuna kadar katılıyorum ve arkasındayım.. Ama bunun bir siyasi oluşum ve siyasi partinin işine yarasın diye yapmaya karşıyım..

Mitinge katılan farklı görüşlerden insanlar varmış yurdumun dört bir yanından.. Benim yakın arkadaşlarımdan da gidenler oldu, onlar da aynı şeyi iddia ettiler, “her kesimden insan vardı” diye... % 10’u geçtiyse orada “sol bir partiye oy vermeyecek olanların sayısı” ben kafamı keseceğim..

Kaç kişi katıldığı da önemli değil.. İstanbul’da 100.000 kişi bile biraraya gelmiş olsaydı, yüzbinler, milyonlar olmasaydı da, bu çok güzel bir hareketti.. “Ben”cil halkımın “toplum”unu düşünmeye başlamasına vesile oldu.. Ve insanları siyasetle ilgilenir yaptı..

Ama bu miting, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, TEMA gibi “sol” görüşlü olduğunu bildiğimiz siyasi oluşum olan sivil toplum örgütleri ve diğer “sol” görüşlü partiler tarafından organize edildi.. Türkiye’nin dört bir yanından otobüsleri getiren bu kurumlardı.. Neden?

Orada Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Bulutsuzluk Özlemi şarkılar söyledi.. CHP’den milyonlarca dolar aldığı ayan beyan ortada olan muhalif televizyoncu Tuncay Özkan çıkıp konuşmalar yaptı..

Nerede Türkiye’nin diğer sivil toplum örgütleri? TOG, TESEV, ve diğerleri? Onlar neden yok bu işin içinde? Nerede diğer sanatçılar? Nerede diğer televizyoncular? Nerede diğer siyasi partiler? Neden onlar çıkmıyor sahneye? Neden Erkan MUMCU ile Mehmet AĞAR’ı sahnede elele görmek istemiyor mitinge katılanlar? Onlar “Cumhuriyet”i sevmiyorlar ve sahip çıkmıyorlar mı?

N’olur bana tüm bunların “Cumhuriyet” için olduğunu söylemeyin.. Tek karşı olduğum konu bu...

Biz “sol’u birleştirmek için” bunu yapıyoruz deyin.. Bu “sol görüşlüleri bir araya getirmek için yapılan bir mitingler serisidir” deyin.. Sonuna kadar arkasındayım.. Destekliyorum.. Sokaklara dökülün.. Örgütlenin.. Sloganlar atın.. Tepkinizi “çok güzel bir şekilde” göstermiş olun.. Ama “Cumhuriyetimi” kullanmayın bunun için..

Atatürk’ü, Laiklik’i, Cumhuriyet’i kullanarak bir araya getirmeye çalışmayın insanları, ideoloji partisi gibi davranmayın.. Kaş yapacağım derken göz çıkarıp, % 80’i müslüman olan bir ülkede “Kutlu Doğum Haftası gibi gereksiz şeyler” de demeyin.. Toplumu bölmeyin..

“Cumhuriyet” mitingi yaparken, onun temeli olan “Demokrasi”ye müdahele eden orduya karşı cılız çıkmasın sesiniz.. Bu değildir “Cumhuriyet”e sahip çıkmak..

NUR ERDEM ÖZEREN
13.05.2007

7 Mayıs 2007

25 - Kısır Döngü

Kısır döngü denen şey bu işte.. Çırpındıkça batmak.. Tam düzelttim derken herşeyi yoldan çıkarmak.. Daha da batırmak.. Ve bir türlü çare bulamamak..

Herşeye bir çare bulursunuz.. Çok güçlüsünüz.. Hatta kendi gücünüz kendinize fazla gelir.. Etrafınıza bile yetecek kadar güçlüsünüz.. Herkes sizden güç alıyor.. En yakınlarınızın başı sıkışınca ilk akla gelen kişisiniz.. Ama ya kendiniz? Öyle zamanlar gelir ki, gücünüz kendinize yetmez olur..

Çare bulamazsınız kendi derdinize.. Kendinizce bulduğunuz tüm çareler sizi çaresizliğe sürükler.. Gücünüz yetmez olur kendi derdinize çare bulmaya.. Güçsüzleşirsiniz.. Küçülürsünüz..

Kısır döngü başlar orada.. Siz güçsüzleştikçe, çaresizliğiniz artar.. Çaresizliğiniz arttıkça, gücünüz daha da azalır.. Ve çözüm bulamazsınız.. Çözümsüzlük sizi kısır döngünün ortasında bırakır..

“Şimdi ne yapacağım?” diye çaresizce haykırırsınız.. Ama içinizden.. İçinizden bağırırsınız... Hem hiç kimse sizi duymasın ve güçsüzlüğünüzü anlamasın istersiniz.. O güçlü insan yok olmasın.. Hem de herkes sizi duysun ve sizin bulamadığınız çareyi bulsun istersiniz..

Bir yerlerde bir çıkış yolu bulduğunuzu sanarsınız. “İşte!” dersiniz, “buldum çareyi!”.. Her geçen gün düzelmeye başlar her şey.. Ama kısır döngünün içine girmişsinizdir bir kere.. Bir yerlerde yeni bir problem çıkmak zorundadır.. Ve sizi çaresizliğe sürüklemek.. Kısır döngünün döngüsünü hiç düzelmemek üzere devam ettirmek..

Kıyıya geldiğinizi sandığınız, karaya çıktığınızı sandığınız anda, bu kez kara parçası ile birlikte içine çeker sizi bataklık.. Bu kez daha güçlüdür.. Kısır döngü, her defasında daha da güçlü bir şekilde içine alır sizi.. Çevresi genişlemiş, içinden çıkmak her yeni olayda daha da zorlaşmıştır

Döngüyü tetikleyen dış güçler midir? Hiç bitmeden devam etmesini sağlayan? Döngünün gücünü başkaları mı verir? Yoksa sizin güçsüzlüğünüzden mi gelir gücü?

Nasıl kurtulursunuz bu kısır döngüden? Çıkış yok mudur? Çaresini bilen yok mudur? Kısır döngüyü yok etmek mümkün değil midir? Adı kısır olmasına rağmen neden kısırlaşıp soyu bitmez? Neden kısırlığa inat hep yeni sorunlar yaratır? Gerçekten kısır olsa, var mıdır sonu?

Biri çıksa ve yok etse bu döngüyü.. Kurtuluşu olsa.. Kahramanınız olsa.. Siz hep başkalarını kurtarırdınız ya kısır döngülerden.. Nerede onlar? Yok mu sizi kurtaracak kimse? Gücünüzü verdikleriniz biriktirmemişler mi verdiklerinizi?

Ya da siz bu kez öyle bir düzeltseniz ki her şeyi.. Bir daha batmamak üzere çıksanız.. Yapamaz mısınız? Çaresizliğin çaresini bulsanız? Neye ihtiyacınız var?

Zamana mı? Zaman neye çare olmuş ki bugüne kadar? Gücünüzü mü toplayacaksınız?

Gücünüzü toplasanız.. Kısır döngüyü bitirseniz.. Onun sizden daha güçlü olmasına izin vermeseniz.. Herşeyi düzeltseniz..

Olur mu acaba? Aslında bu döngü kısır değildi de, siz mi kısırlaştırdınız onu? Sorun yine sizde mi? Her konuda tek çözüm “güç” değil mi yoksa? Güçlü olmanın yetmediği durumlarda ne yapmak gerekir? Güçsüzlüğü kabul etmek yarayabilir mi işe? Kısır döngüye güç veren sizin gücünüzse, güçsüzlük çare olabilir mi?

Bir nefeste neler çıktı yine.. Bir çaresizlik.. Ve bir sürü çare arayışı.. Alternatifler.. Ama sonuç yine aynı.. Çaresizlik..

NUR ERDEM ÖZEREN
07.05.2007

5 Mayıs 2007

22 - Sağ’lı Sol’lu Birleşmeler – 2

Merkez Sağ’daki yeni çatı DP, 61 yıl öncesine dönüyoruz.. Merkez Sol için de “bu nedenle” “çatı” CHP olarak görülüyor.. Ama başındaki kişinin Deniz BAYKAL olması, sol’da “Birleşme”yi zora sokan etken..

Sol’un bugüne kadar bir türlü “birleşememesinin” iki müsebbibi kimdir? Bülent ECEVİT ve Deniz BAYKAL.. Var mı itirazı olan? Hep bir “gelin kollarımızı açtık birleşelim” çağrısı bahnesi ile “sen partiyi kapat da senin liderliğinden kurtulalım” yaklaşımı oldu bugüne kadar..

Şimdi “Bülent” ECEVİT yok, ama “Rahşan” ECEVİT hala yaşıyor.. Bugün birleşmenin önündeki en önemli engel..

Diyelim ki “tamam” dediler, “birleşiyoruz”.. “Çatı”nın adının “CHP” olması gerektiğine ben de katılıyorum.. Ama “lideri” Deniz BAYKAL olabilecek mi? Aynı “merkez sağ” birleşmesinde yaşanan sıkıntı gibi, sol’un “ağır toplar”ı bu işin içinde olmazsa ne olacak?

Burada farklı bir durum olacak.. “Sol” seçmen, “ağır toplar”a bakmaksızın “sol’da birlik” felsefesi ile CHP’ye oy verecektir.. Ama sonrası.. Ve “Yeni CHP”nin niteliği.. Orası sıkıntı bence.. Çünkü bir çok “nitelikli” sol görüşlü siyasetçi, “olması gerekmesine rağmen” CHP’nin içinde olmayacak..

Seçime yetişemese bile, seçim sonrasında yeni bir “sol” oluşumun olacağı “garanti”.. Bu “oluşumun” içinde olacakları için “Yeni CHP”nin dışında kalacak olan o kadar çok “ağır top” var ki.. Ve merkez sağ’dan farklı olarak bu isimler zaten halihazırda “yeni bir oluşum” peşinde..

Mustafa SARIGÜL, Sefa SİRMEN, Celal DOĞAN, Yılmaz BÜYÜKERŞEN, Erdal İNÖNÜ, Onur KUMBARACIBAŞI, Hüsamettin ÖZKAN, Ateş Ünal ERZEN, Mümtaz SOYSAL, Hikmet ÇETİN, vs. gibi isimler.. Bir de bunlara halihazırda CHP’de bulunanlardan istifalar eklenebilir..

Çıksalar deseler ki.. “Biz yeni bir siyasi parti kuruyoruz”.. “Sol’un yeni adresi biziz”.. CHP’yi “bölerler”.. Sol’da Deniz BAYKAL nedeniyle “Sol”a oy vermeyen kaç kişi var.. Bence çok..

Peki CHP bölündükten sonra, bir sonraki seçimde oyları ne olur? Karşısında “sol seçmenin artık sıkıldığı” Deniz BAYKAL değil de “başka biri”nin “lider” olduğu bir oluşum nedeniyle oyları düşecektir.. Ve en sonunda, düşen oy oranı nedeniyle Deniz BAYKAL çekilir.. Bu “yeni oluşum” da sol’un “doğal” adresi CHP’ye girer..

Ama şimdi ne olacak? Böyle bir oluşum seçime yetişmez.. Dolayısıyla “Deniz BAYKAL’ın CHP’si” % 18’den fazla oy alır.. Ve dolayısıyla iki seçim arasındaki fark nedeniyle kendini ve partisini “başarılı” ilan eder.. Bir dört yıl daha sol’un “lideri” Deniz BAYKAL kalır..

Seçimden sonra olacak bir oluşum da yine “sol’u bölmek”ten başka bir işe yaramayacaktır “ne yazık ki”..
Bu “yeni oluşum” seçimden önce olsa.. Bu “daha da bölücü” bir hareket olacaktır.. Ama Deniz BAYKAL’ın “liderliği”nin bitişini hızlandırır..

Ha tabi bu “yeni oluşum”, CHP ile ittifak yaparak seçime girmek de isteyebilir.. Ama bu duruma CHP ve Deniz BAYKAL nasıl tepki verir, bilinmez.. Muhtemelen zaten “kendisine karşı” bir oluşum olduğunu düşünüp reddedecektir..

“Sol’da birlik”, sadece “sol” seçmenin değil, bir çok “sağ seçmen”in de “yürekten” istediği bir şey.. Umarız “ivedilikle” gerçekleş(ebil)ir..

NUR ERDEM ÖZEREN
05.05.2007

21 - Sağ’lı Sol’lu Birleşmeler – 1

Merkez Sağ’da birleşme çabaları sonuçlandı.. Milletimize hayırlı olsun.. Ama “yarım olarak”.. Henüz “Tam” bir birleşme olduğu söylenemez.. Peki neden? Ve “nasıl” “tamam”lanır?

İki “merkez sağ” partinin kapanıp tek bir çatı altında “birleşmesi” güzel bir gelişme.. Ancak “önemli olan”, “öncelikle” “tabanın bir üstünde” birleşme olması.. Ne demek bu? Milletvekili adaylarının kim olacağı ve hangi “ağır toplar”ın destek verdiği.. Bunlar olmadan, “taban” bu partiyi merkez sağ parti olarak görmez..

“Büyük şehirlerde” oylar, TV’lerdeki konuşmalara, propagandalara, ve göz önünde bulunan “ünlü ağır toplar”a göre verilir.. “O nedenle”, hangi “ağır toplar”ın bu “birleşme”ye destek olacağı önemli..

“Küçük şehirlerde” ise, “milletvekili adayları” “çok” önemlidir.. Memleketimden örnek vermek gerekirse, yıllardır bu iki siyasi partide çalışan, Tekirdağ’lı, Tekirdağ’a hizmet eden isimler varken, sırf “doğum yeri” Tekirdağ olan, ama “Tekirdağlı”nın tanımadığı birilerini “birinci sıraya” koyarsanız, nal toplarsınız.. Bunu Tekirdağ’da böyle yapan, “Tüm Türkiye’de” böyle yapacaktır..

Bir de, her ne kadar “partiler üstü” olduğunu söylese ve gerçekten öyle olsa da, Süleyman Demirel insanların gözünde “Merkez Sağ’ın Doğal Lideri” durumunda.. Merkez sağ seçmen, onun artık “gelip başına geçmesi”ni istemiyor, ama “işaret ettiği” bir yere de oy vermeye hazır..

Özetlersek, bu oluşumun güçlü olması için

1. Süleyman Demirel’in çıkıp “Merkez Sağ yeni adresini bulmuştur, hepimize hayırlı olsun” demesi gerekir,

2. Eski “ağır toplar”, sadece Mesut YILMAZ değil, çoğunluğu, bu oluşumun içinde olmalıdır,

3. Küçük şehirlerde, oranın “vefakar” ve “cefakar” çalışan partilileri göz ardı edilmeden, “dışarıdan” birileri getirilmeden, oraya yıllardır farklı şekillerde “hizmet eden” kişiler aday gösterilmelidir;

4. Hele bir de AKP içindeki eski ANAP ve DYP’liler de “biz de destek veriyoruz” derse ve istifa edip bu oluşumun içinde yer alırlarsa, yeni “tek başına iktidar” adresi olabilir..
Ama.. Bunlar düşük ihtimaller gibi görünüyor.. Çünkü..

AKP içindeki isimler “şu anda” rüzgarın “hala” AKP’nin yine “en azından” iktidar ortağı olacağı şeklinde bir görüş içindeler.. Bu nedenle de, “iktidardan” vazgeçmek istemeyeceklerdir ve bu “oluşum”un daha ziyade bir “sonu çok net olmayan bir macera” olduğunu düşüneceklerdir..

Ayrıca bu birleşme, “Demokrat Parti Çatısı”, bir ihtiyaçtı, ve nihayet gerçekleşti.. Ancak bu oluşumun “lideri” Mehmet AĞAR, bu bahsettiğimiz isimlerin bu “çatı” altına gelmesi için yeterince “güçlü bir lider” görüntüsü çizmiyor.. Aslında “güçlü” olan bir “çatı”nın altında bulunan “yarı güçlü” ev ve ev sahibi bu işin mutlak başarısının önünde en önemli engel..

Şöyle bir aklınıza getirin eski “ağır toplar”ı.. Hangisi Mehmet AĞAR’ın “liderliği”ni kabul eder? Merkez sağ açısından çok “sıkıntılı” bir durum..

Bir başka handikap da, liste dışında kalacak olan partililer.. “Birleşme” sonrasında “ağır top” sayısı, hem ulusal bazda, hem de yerel bazda arttı.. Listeye giremeyen isimler, “merkezde” olmasa bile “sağda” olan diğer 3 partiye, MHP, GP ve AKP’ye destek verebilirler.. Küskünler..

Her ne olursa olsun, bu yeni “çatı”nın meclise girme sıkıntısının daha “azaldığı” çok açık.. Ama yukarıdaki gelişmelerden dolayı “hala” kesin değil..

NUR ERDEM ÖZEREN
05.05.2007


Bu vesile ile, bahsettiğim “Merkez Sağ”daki eski “ağır toplar”ı hatırlatmak isterim..
Cavit ÇAĞLAR, Hüsamettin CİNDORUK, Necmettin CEVHERİ, İsmet SEZGİN, Ömer BARUTÇU, Mehmet Ali YILMAZ, Mehmet GÖLHAN, Nahit MENTEŞE, Ömer BARUTÇU, Turhan TAYAN, Yaman TÖRÜNER, Ayvaz GÖKDEMİR, Ersin TARANOĞLU, Yalım EREZ, Ufuk SÖYLEMEZ, Mehmet KEÇECİLER, Mesut YILMAZ, Ali Talip ÖZDEMİR, Ahmet ÖZAL, Oltan SUNGURLU, Vehbi DİNÇERLER, Işın ÇELEBİ, Güneş TANER, Lütfullah KAYALAR, Ekrem PAKDEMİRLİ, Güneş TANER, Mehmet KEÇECİLER, Sümer ORAL, Cumhur ERSÜMER...

1 Mayıs 2007

20 - Dizilerin Götürdükleri... Ve Getirdikleri...

Son yıllarda sayısı inanılmaz rakamlara ulaşan, hakkında tartışma programları düzenlenip tartışılan, yarattığı etkileri konuşulan “televizyon dizileri”nin bizlere kaybettirdikleri ve kazandırdıklarını değerlendirmek üzere bir yazı yazacaktım. “Kurtlar Vadisi Pusu”nun başlaması, bunun için iyi bir vesile oldu.

“Kurtlar Vadisi”, TV dizilerinin en kötü sonuçlar doğuranı. “Eğitimsiz” gençlerimizin “psikopat” kesilip “adam kesme” ve “racon kesme” hevesi ve yarışı içine girmesine neden olarak..

“Doğru” olanın ne olduğu çok da iyi “öğretilmemiş” gençler, bunlara göre bir hayat tarzı yaşamaya başladılar.. Ama sonuç.. İçi artık nefretle dolan, tek meziyetin “fiziken güçlü” olmak olduğunu zanneden, ama “gücü” kendinde değil de “silahlarda” arayan bir gençlik..

Kurtlar Vadisi benzeri diziler de bu “ekol”ün artmasına katkıda bulundu.. Neredeyse her dizide artık silahlar kullanılır oldu.. Ve bütün çözümlerin yolları “silahlar”da aranır oldu..

Bunların sonucunda da, son bir – iki yıldır kapkaçın, gaspın, darpın, adam öldürmenin ve daha bir çok suçun işlenme oranlarının ne kadar arttığını görüyoruz.. Bunlar en vahim sonuçları..

Bu etkiler, sadece gençlerin üzerinde değil, “eğitimsiz” herkesin üzerinde derin sonuçlar bıraktı ne yazık ki.. Ve bir nesil, bir toplum, bunlarla büyüdü, gelişti..

Bir de “çocuk” dizileri var.. Selena, Sihirli Annem, vb... Çocuklara “hiç bir şeyi”, hiç bir “ailevi” veya “sosyal” “değeri” öğretmeyen, çocukların beynini reyting uğruna abuk subuk konularla dolduran..

Dizilerin bizden götürdüğü bir başka şey de, “zaman”ımız.. Her gece, televizyon kanallarının %90’ında “sadece” dizi var.. En az da 2’şer tane.. İnsanlar müptelası olduğu dizileri seyretmek uğruna başka işlerini yapamaz olduğu, kanalların da “reyting” uğruna “eğitici” programlara yer vermediği geceler nedeniyle artık vaktimiz, “boş” şeylerle doldurulup “boş vakit” haline dönüyor.

Ama diziler bizden sadece bir şeyler götürmedi. “Kazandırdığı” da bir çok şey var.. En başında da “Türk Tiyatrosu” ve “Türk Sineması”nın güçlenmesindeki katkıları geliyor..

Televizyon dizilerinden kazanılan paralar genellikle “Türk Sineması” için kullanıldı.. Filmlerimizin sayısı hatrı sayılır seviyede arttı.. Bu da beraberinde kaliteyi ve başarıyı da getirir oldu..

Sektörün genişlemesi, para kazanamaz durumda olan “tiyatrocu”ların hak ettiklerini elde etmesini, ve genişleyen sektör sayesinde yeni “yetenek”lerin ortaya çıkmasını sağladı..

Tiyatro sevdalıları, kazandıkları paraları “tiyatro” için harcadılar.. Aslında “tiyatrocu” olan, ve eskiden tanınmayan, ama şimdi “ünlenen” dizi oyuncuları, “tiyatro salonları”nın dolmasını sağladı.

Bu döngü, “tiyatrocuların” önemini daha da arttırdı... Mesela bunu anlayan Kurtlar Vadisi ekibi, figüranlardan kurtuldu, aşağıda isimlerini saydığım tiyatrocuları kadrosuna ekledi. Ama “rolünü yaşamak”tan aciz, sadece “rol yapan” Necati ŞAŞMAZ’dan kurtulamadı..

Ama bir güzel değişiklik daha yapıldı.. Adam öldürme sayısının azaldığı, “en başta olduğu gibi” “siyasi” içeriğin arttığı bir diziye dönüştü.. Bu da, dizinin “yasaksız” ve daha “üst sosyo – ekonomik gruba” hitap eden bir dizi haline gelmesini sağlayacak.. Bilmem hoşlarına gidecek mi..

Aslında “öğrenmek” isteyenler, dizilerden çok şey öğrendiler.. “İnsan ilişkilerini”, yanlışlarını, doğrularını sorguladılar.. “Güzel sözleri” not ettiler.. Töreleri gözden geçirdiler, “kadın”lara ve “kız”lara sahip çıkıp daha çok değer verdiler.. Güçsüzleşen “aile bağları”nın ve “mahalle” kavramının önemini hatırlayıp, doğaya ve “doğallığa” dönmenin özlemini duydular.. “Gençler”i anlatan diziler, ailelerine, “onlar”ın yerine “onlar”ı anlattı..

Dizilere nasıl baktığınızla ilgili.. Öğrenmek isteyen için “çok şey” var aslında.. Ama “öğrenmeyi öğretmediğimiz” Türk insanı dizilerden “yanlışı” öğrendi.

Keşke diziler “herkese” bir şeyler öğretebilse.. Keşke herkes her izlediği diziden bir şeyler öğrenebilse.. Dizileri öyle seyredebilse..

NUR ERDEM ÖZEREN
01.05.2007

Kurtlar Vadisi Pusu Oyuncu Kadrosu’ndaki Tiyatrocular : Tamer YİĞİT, Can GÜRZAP, Ragıp SAVAŞ, Hüseyin Avni DANYAL, Zafer ALGÖZ, Payidar TÜFEKÇİOĞLU, Emre KARAYEL, Sönmez ATASOY (zaten vardı), Bozkurt KURUC, Ecder AKIŞIK, Selçuk ÖZER..