9 Ağustos 2007

33 - “Türk İnsanı”nın “İş” Sıkıntısı..

Türkiye’de iş sıkıntısı var mı? Herkesin ortak görüşü, “evet var”.. İşsizlik hat safhada.. Kimse iş bulamıyor..

Ben buna katılmıyorum.. Türkiye’de iş sıkıntısı yok.. Bir sürü iş var.. Ama iki büyük sıkıntı var.. Biri kalifiye eleman sıkıntısı.. Yani o işin asıl gereklerini yerine getirecek kadar kendini geliştirmiş insanların bulunamaması.. Diğeri ise insanların iş beğenmemeleri..

Ben daha ziyade insanların “iş beğenmemelerine” ve “işten kaytarmalarına” takığım..

İşsizlik, beraberinde bir sürü sıkıntı getirir.. Parasızlık en başta.. Ve bunun getirdiği psikolojik sıkıntılar.. O yüzden, işsizken bu sıkıntılardan kurtulmak uğruna çok heveslidir insan bir iş bulup çalışmaya..

Ama işi bulup çalışmaya başlayınca unutur o günleri.. Aylarca “param yok” diye ağlayan, bir sürü sıkıntı çeken o değilmiş gibi, iş bulunca çalışmaz..

Sokakta onun işini yapmak için hazır bekleyen yüzbinlerce işsizi unutup, sanki o “iş”i ona “veren” “işveren” ona mecburmuş gibi, yapmaz işini.. Aslında yeri çok kolay doldurulabilir herkesin.. Ama bu unutulur çalışmaya başlanınca..

Verilen iş yapılmaz.. İşin gereklilikleri yerine getirilmez.. Kalpazanlık, sürekli bir yorgunluk, işten kaytarmak için binbir bahane, hepsi arttıkça artar..

Yapılması gerekenlerin yarısını yapıp patrona çok iş yapmış gibi göstermeye çalışmalar başlar.. İşte orada “insanı aptal yerine koymak” devreye girer.. Görünen köy kılavuz istemez de, köyü saklamaya çalışırlar..

İş beğenilmez olur.. Göz hep daha iyilerini görür.. Hele Türk İnsanı için daha az çalışıp daha çok kazananlar vardır hep akılda..

Bu yüzdendir ki, son yıllarda artmadı denen istihdam, bir sektör dışında tüm sektörlerde artmıştır aslında: Tarım.. 3 ay çalışıp 9 ay yatmak devri bitmiştir, ama bunu anlamayan Türk İnsanı hala daha az çalışıp daha çok kazanmak peşindedir..

Toplam çalışan sayısının % 30’unu da tarımda çalışanlar oluşturduğundan, tarımda azalan istihdam, işsizliği azalmamış gibi gösterir.. Hep aynıymış gibi..

Ama hizmet sektöründe de artan istihdam, tarımdan kayan çalışanlardan mıdır bilinmez, kalite sıkıntısı ile karşı karşıyadır..

“Çalışkan” insan, müşteri gelince, sanki patrona şikayet edemezmiş gibi, “müşteri” gibi davranmaz ona.. Paranla rezil olursun “hizmet” sektöründe bazen.. “Hizmet” almak için verdiğin paranın karşılığını alamadan..

Proaktif olup çözüm üretmeye çalışmaz kimse.. “Bir şey” var mı diye sorunca, “yok” deyip geçer, iki adım ilerideki bir dükkandan alınabilecek olsa da.. Zor gelir çünkü..

“Ben bu işi nasıl daha iyi yaparım da daha çok para kazanırım?” demez bir türlü.. Salla başı, al maaşı..

Ya da ben bir iş öğreneyim de, o işi daha iyi yapayım demez.. Cebine satacak hiç bir şey koymaz kendiyle ilgili, sonra kendini pahalıya satmak ister..

Kendini hiç bir şekilde geliştirme ve bu işi daha iyi yapma derdi yoktur ama, kazandığı parayı beğenmez.. Daha çok değil, daha verimli, daha etkin, daha işine odaklanıp çalışınca kazandığı parayı hak edeceğini ve daha fazlasını istemeye hakkı olacağını anlamaz bir türlü..

Ah insanoğlu.. Kolayı bulunmaz.. Hazıra dağlar dayanmaz, bilmez.. Yeri doldurulmaz sanır.. Unutur geçmişi, hatırlamaz kaybetmedikçe elindekinin kıymetini..

NUR ERDEM ÖZEREN
09.08.2007

3 Ağustos 2007

32 - Bu Bir Siyasi Başarıdır...

Siyaseti iyi bilmek lazım.. Seçim kazanabilmek için.. “Siyaseti” bilmezsen, “bürokrasi” ile, “hukuk” ile, “askeri hiyerarşi” ve “güç” ile kazanamazsın “seçim”i..

AKP’nin başarısının tamamen “siyasi” bir başarı olduğunu düşünüyorum.. Ta en başından beri, kurulan “kadrolar” ile, atılan her “düşünülmüş” adım ile, basına yapılan her “açıklama”da, stratejik adımlarla, “siyasi manevralar”la gücüne güç kattı AKP..

Seçim döneminde her ilde tek tek kitapçıklarla anlattı neler “yaptığını”.. O ilde ve Türkiye’de.. Kimse neler “yapmadığını” anlatmadı.. “Anlatamadı” bence.. O kadar çok şey vardı ki “yapmadığı”, “yapamadığı”, “yanlış yaptığı”.. Benim daha önce bir yazımda kısaca değinmeye çalıştığım..

Öyle bir siyaset bilgisi, deneyimi olmayan ve dar “kadrosu” olan 2 parti – DP ve GP; siyaseti “muhalefet”, ama ölümüne ve “sadece” muhalefet olarak gören ve “iktidarmışçasına” somut şeyleri konuşmayı beceremeyen bir parti – CHP; bir de zaten sadece “ideoloji” üzerine oynayan bir parti – MHP; vardı AKP’nin karşısında..

Ve bunlardan oluşan “muhalefetsizlik” nedeniyle bir de başka “muhalefet mercileri” eklendi bu 4 siyasi partiye..

Birincisi, TSK.. Türk Halkı “Ordu”ya güvense bile siyasete “karışmaması” gerektiği konusunda bir kez daha “muhtıra” verdi “ordu”ya.. Ama anlayan yok.. Her “muhtıra” ve “ihtilal” sonrası “ordu”nun “karşı” olduğu seçim kazanmış, daha da güçlenerek, ama TSK kurmayları bunu görmemekte ısrarlı.. Çünkü onlar “siyasetçi” değil...

İkincisi, Ahmet Necdet SEZER.. Türk Halkı ona da “çok” güveniyor.. Ama onun da “muhalif” olmasına tepki gösterdi..

Üçüncüsü.. Yargı.. En saygın kurumlardan biri, “siyasi” bir kararla “saygınlığını” yitirdi bu süreçte.. Özal ve Demirel’in Cumhurbaşkanlığı iptal edilmeli alınan karara göre..

“Siyaset” dışından gelen tüm bu “siyasi” “müdaheleler” sonrasında, AKP “akıllıca hazırlanmış” “siyasi” hamlelerle, basın açıklamasını yapan kişiye kadar planlanmış ve düşünülmüş hamlelerle (Cemil ÇİÇEK – 27 Nisan’ın Cevabı), “durumu lehine çevirmeyi” başardı..

“Demokrasi ile Bürokrasi”nin, “Siyaset ile Siyaset Dışı”nın, “Elit ile Halk”ın “seçimi” haline getirildi seçim.. “Biz ve Diğerleri” hiç bu kadar hissedilmemişti sanırım.. Ama bunu “siyaseti iyi bilenler” kullandı..

Seçim kampanyasında da “yapılması gereken”i yaptı.. “Meyve veren ağaç” taşlandı, meyveleri daha da büyüyüp olgunlaştı..

“4,5 yıl öncesinden daha kötü durumda olan varsa bize oy vermesin”.. “Tek başıma gelmezsem çekilirim”.. Demokrasi üzerine ve “Türk Halkı”na duydukları “güven”in altını çizen demeçler.. Herkesi kucaklayacakları iddiası ile hazırlanmış milletvekili aday listeleri..

ÖZAL’dan, DEMİREL’den, MENDERES’ten “alıntı” ve “çalıntı”lar bile olsa, özel hazırlanmış “siyasi” hamlelerdi hepsi..

Hiç bir siyasi partinin bir tane “vaad”ini duydunuz mu? “Mazot düşecek, ÖSS kalkacak”.. Başka? Kimse iktidar “olamayacağını” bilirmişçesine girdi seçime sanki..

Tayyip ERDOĞAN’ın halkı selamlayan fotoğrafını koyup “Tayyip’in Terör Karşınıdaki Duruşu” diye ilan verirsen, “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı”nın “makamına saygıdan” bunu yapmaman gerektiğini anlatır sana Türk Halkı..

“APO’yu asacağız” diye meclise 2. parti olarak girip “genel af” çıkarırsan, terör konusunda bir söz söylemene izin vermez Türk Halkı..

Siyaseti bilip, geniş ekipler kurup, yıllarca birlikte çalışıp, somut öneri ve projeler getirip, her durumda düşünerek hareket edeceksin.. ki iktidar ol..

“Siyaset” “siyasetçi”nin işidir.. Bunu bilmek, ona göre hareket etmek gerek..

NUR ERDEM ÖZEREN
03.08.2007

2 Ağustos 2007

31 - Sonuçlara Tahammül ve Yeni Seçim Sistemi...

Seçim sonuçları açıklanınca hemen “bir şeyler” yazmaya niyetlendim.. Sonra baktım benim söylemek istediklerimi bir çok gazeteci, yazar söylüyor, yazıyor.. Ben de kimsenin değinmediği ne kalacak diye beklemeye karar verdim.. 10 gün..

Kendi çevremle yaptığım sohbetlerden yola çıkmak zorunda kaldım, aldığım tepkilerden sonra.. Kimse AKP’ye oy vermemiş sanki.. Uzaydakiler seçmiş AKP’yi.. Sokaktaki 18 yaş üstü her iki insandan biri AKP’ye oy vermemiş sanki.. AKP’ye oy verdiğini bildiğim insanlar bile çekinir durumdalar bunu söylemeye.. “Ayıplanıp” “kınanıyorlar!” çünkü..

“Aydın Kesim” oy veremez, vermemeli sanki AKP’ye, herkes ayıplıyor beni, ve benim gibi AKP’ye oy verenleri.. (Yazdıktan sonra fark ettim, öyle anlaşılabilir, ben kendimi “Aydın Kesim” falan olarak nitelendirmiyorum, aman yanlış anlaşılmasın.. Gayet sıradan “yurdum insanı”yım..)

Ben koyu bir “AKP’li” değilim.. Ama benim oy verirken baktığım kriterlerim, beni mevcut sistemdeki alternatiflerin arasında AKP’ye oy vermeye götürdü.. Sizin kriterleriniz farklı olabilir, ben size bir şey demiyorum, saygı duyuyorum, peki neden bu tahammülsüzlük “AKP’ye oy verenlere”..

Aldığım tepkilere hayret ediyorum.. AKP’ye oy veren kimse “diğer partilere” oy verenleri ne kınıyor, ne hakaret ediyor.. Ama bakıyorum da AKP’ye oy verilmesine kimsenin tahammülü yok..

Nedir bu kadar “kavgacı” yapan sizi bu konuda? “Saygı”yı ne çabuk kaybettiniz “düşünce özgürlüğü”ne.. Yıllarca “düşünce özgürlüğü”, “uzlaşma”, “özgürlük” diyenler, bir anda bunları unutup düşüncelere “saygı göstermemeye”, “başkalarının kararları”nı kınamaya başladılar “saygısızca”.. Ne “aptal”lığı kaldı Türk Halkı’nın AKP’ye oy verdi diye, ne “ülkeyi ve kendini sattığı”..

AKP’ye oy verenlerin hepsi “kınanması gereken”, “hata yapan”, “ülkesini satan”, “laiklik” nedir, “Cumhuriyet” nedir, “Atatürkçülük” nedir bilmeyen insanlar, onlar “aptal”, “geleceği göremeyen”, “kör” ve “oylarını satan” insanlar..

Ben bu tepkilerden sonra Türkiye Cumhuriyeti için yepyeni bir seçim sistemi öneriyorum..

Bundan söyle, ilk ve orta öğretim mezunlarının oyları 1 oy, üniversite mezunlarının oyları 2 oy, yüksek lisans yapmış olanların oyları 3 oy, doktora ve üzeri ise 4 oy sayılmalı..

Ayrıca farklı ilçelerin oy katsayıları olmalı.. Mesela Bağcılar veya Ümraniye 1 ile çarpılmalı, ama Teşvikiye, Bağdat Caddesi, Bahçeşehir, Ataşehir gibi yerlerde katsayı 3 olmalı..

Trakya ve Ege’de de kullanılan oylar, diğer illere göre daha etkin olacak şekilde katsayılandırılmalı...

Ne de olsa Türk Halkı’nın büyük kısmı “cahil”, “okumamış”, “aydın” ve “elit” olmayan, “kendileri için en doğrusunun ne olduğunu bilmeyen”, “karar alamayan”, “aptal”lardan oluşuyor.. Bu durumda onlara “Demokrasi” haram..

“Devletimizin temel nitelikleri” için, “Cumhuriyet” için, “Laiklik” için, “Atatürk ilke ve inkılapları” için, “Cahil” Türk Halkı’na bırakılmamalı seçme şansı.. Ya yanlış yaparlarsa! Aman! Bütün bu değerler elden gidiverir..

Onun yerine “elit”, “aydın”, “okumuş”, “akıllı” Türk insanları ve bürokratlar, askerler, hukukçular karar vermeli Türkiye’nin geleceği ve kimler tarafından yönetileceği konusunda..

Geçmişte 2+1 = 2,5 kez yaşamadık mı biz bunu? Ben mi yanlış okudum yoksa kitaplardan? Elitler ve aydınlar ile askerler birlikte karar verince daha iyi oluyor ülke geleceği ve demokrasi için.. Atatürk ilke ve inkılapları, Cumhuriyet, Laiklik, hepsi de gümbür gümbür yerinde duruyor o zaman..

İşte hayalimdeki demokrasi.. “Geleceğin Türkiyesi”ni ancak bu şekilde inşa edebiliriz...

NUR ERDEM ÖZEREN
02.08.2007