18 Mart 2007

14 - Toplumun Aynası T.B.M.M.

Daha önceki yazımda kısaca bahsetmiştim siyasetçileri fütursuzca eleştirmemizden... Şimdi biraz daha detaylı ele almak, ve halkımızı biraz daha eleştirmek, daha doğrusu özeleştirisini yaptırmak istiyorum...

Son yıllarda e – postalarda gezen bir yazı var... “Bir şirket düşünün” diyor... “Şu kadar şu suçtan, bu kadar bu suçtan yargılanmış insan var içinde”... Sizce bu neresi? “T.B.M.M.”... Yani meclis bir sürü suç işlemiş insanla dolu... Peki hangi kurum çok temiz? Ve onları kim seçti?

Meclisteki suç işlemiş insan oranı sokaktakinden çok mu farklı? Değil... Peki biz bu insanları seçmeden önce bilmiyor muyduk böyle olduklarını? En azından rakipleri söylemiştir... Ama muhtemelen biz seçim döneminde sadece bize yapılan yardımlarla ilgilenmişizdir. Kaç para yardım yaptığı ya da ne kadar erzak verdiği daha önemlidir o kişinin kişiliğinden ve bizi mecliste nasıl temsil edebileceğinden...

1991 seçimlerinde bunu çok net görebildik tüm Türkiye’de... Bir çok yerde... “Tercihli” Seçim Sistemi vardı... Şehrin çıkaracağı milletvekili sayısının 2 katı kadar aday gösteriyordu her parti... Seçmen de sandıkta isterse o adaylardan herhangi birini seçip “tercihli oy” kullanabiliyordu...

Kimler aldı “tercih” oylarını... Çok kaliteli adaylar mı? “İşte beni mecliste temsil edecek aday budur” diyerek mi verdi “Türk Seçmeni” oyunu..? Yoksa seçim kampanyasında en çok parayı harcayıp erzak dağıtımını yapan mı “tercih” edildi..?

Eleştirdiğimiz siyasetçileri seçerken kriterimiz nedir? “Bu bizi tanır, bize yakındır, işimizi yaptırırız”... Seçimden sonra gidip hemen ilk iş çocuğumuza ya da bir yakınımıza iş isteriz, bir zamanlar Anadolu Lisesi’ne kaydını yaptırmaya çalışırdık, sonra yapmayınca suçlu olur siyasetçimiz... “Ben ona oy verdim, o benim işimi yapmadı” deriz... Sanki oy verince satın alıyoruz...

Yapınca mutlu oluruz... Ondan kralı yoktur.. Ama sonra eleştiririz... “Bu ülkede torpil var kardeşim”... “Siyasetçiler tanıdıklarını kollarlar” diye dert yanarız... Kendi isteklerimizi unuturuz hemen...

Bir de usülsüzlük yapan, yolsuzluk yapan “siyasetçi”ler vardır... Siyasetçilerin o yaptırdığı tüm işlerde “bürokrat”ların imzasının olduğunu düşünmeyiz... İmza atmasın bürokrat... Ortak olmasın yolsuzluğa... Ama kimse bunu konuşmaz... Tek sorumlu, tek suçlu “siyasetçi”dir hep...

Biz önce “temiz” bir toplum olalım... Sonra bekleyelim “siyasetçi”den “temiz” olmasını... Biz çok dürüstmüşüz gibi eleştirmeyelim “siyasetçi”yi fütursuzca... Adı üstünde mecliste bizi temsil edenlerin, onlar “millet”in “vekili”...
Bir de “Aydın Kesim” bazen unutur Türkiye’nin İstanbul’dan veya büyük şehirlerden ibaret olmadığını... Bakar ki burada rahmetli İsmail Cem çok tutuluyor... Hemen destek verip öne çıkarır onu.. Sonra seçimde hezimet...

Ama köydeki kasketli amcam tanımaz İsmail Cem’i, o onunla aynı dili konuşmuyordur... Onlardan bir değildir... Kabullenemez... Sahiplenemez... Fazla yukarıdadır ona göre... Anadolu’da, illa köylerde de olması gerekmez, şehirlerde yaşayanlar da büyük şehirdeki adam gibi bakmaz meselelere... O yüzden, “onların dilinden” konuşan kazanır seçimi... “Elit” olan değil... Erkan MUMCU gibi uzun, ağdalı, akademik cümleler kuran değil, Cem UZAN gibi kısa, net şekilde kendini anlatan alır oyu...

Okuyan siyasetçiye genç dersi, Türk Halkı’na ve seçmene “özeleştiri” için hatırlatma... İsteyen istediğini alsın...

NUR ERDEM ÖZEREN
18.03.2007

Hiç yorum yok: