21 Aralık 2007

44 - Bu bir “Dönem”...

AKP’den rahatsız olanların “yeni” ve “aydın” sesi oldu Fazıl SAY.. “Muhteşem çözüm önerisi”yle “örnek” oldu gençlerimize bir “sanatçı”dan beklendiği gibi..

Bir dönem böyle bir tartışma vardı sanatçıların topluma “örnek” olması ile ilgili.. Sanatçı örnek olmalı ve ona göre davranmalı mıdır acaba diye..?

Gençlerimizin birilerini “örnek” aldıkları, ve bunların da dönem dönem sanatçılar olduğu gerçeği yadsınamaz.. Yıllardır benim aksi için savaştığım bir konuda, tek kalemde harika bir çözüm buldu Fazıl SAY “sanatçı kişiliğiyle”.. Yönetenleri beğenmiyorsan “ülkeni terk et!”..

Mücadele etmeye ne gerek var.. Bu durumun yanlışlığına inanıyorsan, bunu başkalarına “en doğru şekilde” anlatmaya, ve başkaları da senin gibi düşünsün diye uğraşmaya ne gerek var... Kaç git bu ülkeden bitsin sıkıntı..

İşte Türk insanının genetik gerçeği.. Beğenmediğin şeyle mücadele etmek yerine, ondan kaç.. Bu nedenledir ki, her seçime 20’nin üzerinde “küçük” parti girer.. İçine sindiremediği lideri ya da yönetimi nedeniyle o partiden “kaçıp” başka parti kuran “aynı” partiler.. “Birlikten kuvvet doğar” atasözü sanki bize ait değilmiş gibi..

Bir yandan da “ya sev ya terk et” sloganı var belli kesimlerin kullandığı.. Ama burada sevmek ya da sevmemek kararını vereceğin “ülken”.. Hükümetin ya da seni yönetenler değil.. Bunun ayrımını yapamamakta zaten sorun da..

Bu bir “dönem”... “AKP dönemi”... Beğensek de, beğenmesek de, Türkiye’nin yarısının oyuyla bizi yöneten AKP’nin dönemi.. Ama bunun “geçici” olduğunu bilmek gerekiyor.. Süresi dolacak, “başkası” gelecek.. Geçiciliğinin “geleceğimize” kötü etki etmesini engellemek, yaptıkları iyi şeyleri de desteklemek gerekiyor..
Ülkemiz için yapılan bazı iyi şeyler varsa, onlarda destek olmak, “diğerlerinde” önünde durmak gerekiyor..

Türk insanı, “Özal dönemi”nde yeni bir siyasetçi tipi ile karşılaştı, ve “kabullendi”.. Aslında Özal döneminde demek yanlış, 1980 İhtilali’nin bir sonucu olarak.. Birçok siyasetçi yasaklanınca “yeni tip” siyasetçiler aldı yerlerini.. “İşadamlığından transfer”.. Aralarında birçok kaliteli ve bu ülkeye oldukça faydası olmuş kişiler vardı.. Hala da siyasetin içinde olup bu ülke için çalışanlar var..

Ama 1980 – 1990 arası siyasi yaşam, Türk insanını, kafasındaki siyasetçi profilinin “maddi çıkar sağlayan” ama bir yandan da “çalışan ve hizmet eden” insan olduğu düşüncesine “alıştırdı”..

Olması gereken bu değil tabiki.. Ama öncelik sadece “hizmet etmek” oldu.. “Bedeli”, “sonucu” her ne olursa olsun.. Kendine çıkar sağlamak pahasına bile olsa.. Ve biz buna alıştık..

Ben uzun süredir AKP’nin “icraatlarını” eleştiriyor ya da destekliyorum.. En önemlisini yazılarımda henüz dile getirmemiştim.. “Orta kademe yönetici seçimleri”..

Bu dönemi en çekilmez kılan orta kademe yöneticiler.. “Milli Görüş Geleneği”nden gelen.. “Tavan”da milletvekilleri.. Her kesimden, her siyasi görüşten.. “Taban”da seçmen.. Tek bir görüşten olma ihtimali çok zor bu kadar çok insanın.. Her iki kademede de geniş bir yelpaze var..

Ama sorun “orta kademe”de.. Belediye Başkanları.. İl Başkanları.. İlçe Başkanları.. Milli Eğitim Müdürleri.. Resmi Daire Müdürleri.. Okul Müdürleri.. İçlerinde bulunan yoğun sayıdaki “Milli Görüş Geleneği”nden gelen “kişi”lerin yaptıkları, toplumda rahatsızlık yaratıyor.. AKP’nin en büyük handikapı da, buna dur demiyor ya da “diyemiyor” oluşu.. Rahatsızlığı gideremeyişi..

İşte kadrolaşma denen şey de burada konuşulmaya başlanıyor.. Ama her dönemde, her gelen hükümet bunu yapıyor.. Ve sonra “yenisi” gelince o “dönem” de bitiyor.. Yeni hükümet “kadrolaşıveriyor” birkaç ayda.. Bu “dönem” de bitecek, ve birkaç ayda “yeni dönem”e alışacağız..

NUR ERDEM ÖZEREN
21.12.2007

Hiç yorum yok: