21 Haziran 2009

103 - Babasızlar Günü

Hayatta seçemediklerin vardır… Annen… Baban… Akrabaların… Doğduğun yer…

Seçemezsin… En fazla hiçe sayarsın… Yok sayarsın… Yokmuş gibi davranırsın… Yaşarken ölmüş gibi davranırsın… Yanı başında olsa bile bazen varlığını hissedemezsin… Yokluğunu her gün daha çok yaşarsın…

Biyolojik olarak hepimiz sahibiz… Ama bu kadar çok ayrılık da yaşanırken, yeni evliler, henüz çocuk sahibi olmuş olanlar, yıllarca birlikte olup bu kararı almış olanlar bu kadar çokken, kaç kişinin annesi ve babası gerçek anlamda “var”?

Biri yaşarken yok gibi davranmak, ölmüş olduğunu saymak… Büyük sıkıntı… Psikolojik savaş… Kendinle…

Çevrenize bir bakın… O kadar çok böyle hikâye var ki… Genelde babayla yaşanan… Neden anne değil de baba peki?

Anneyle babanın hep farklı rolleri var aile içinde… Çocuklarına karşı… Genellikle… İstisnalar olsa da, anne çoğunlukla sevgi veren, sevgisini belli eden, baba ise otorite kuran… Koruyan… Kollayan… Mesafeli duran… Çocuk üzerinde hâkimiyet, otorite kuran, onun dayanacağı duvar… Güveneceği destek… Güç…

Yıllar geçer… Çocuk büyür… Artık ne korunup kollanmaya, ne de desteğe ihtiyacı olduğunu düşünmeye ve hissetmeye başladığında devran döner, her şey tersine döner…

Yıllarca üzerinde otorite kuran babanın otoritesi bitmiştir… Paylaşılan yegâne kavram budur yıllarca… İşte o yüzden de ilişki revizyonu zorlaşır… Baba, aile reisliğini tamamen oğluna bırakana kadar, ergenlik sorunları devam eder, otorite çekişmesi…

Koruyup kollayan, güvendiğin, sırtını yasladığın gücün artık bir “güç” olmadığını görmeye başlarsın güçlendikçe… Bu da ona olan inancını azaltır… Kendi ayakların üzerinde durmaya başlarsın…

Ya da hala senden güçlü olmasını beklersin, hep onun boyunduruğunda yaşamaya devam edersin… Güçlü değilse de ilişkiyi yıllarca üzerine kurduğu değer yok olup gitmiştir…

O andan sonra kurulacak yegâne ilişki sevgi üzerine olandır… O güne kadar inşa edildiyse tabi… Otorite kurmaktan vakit bulunup… Şımartmaktan korkmadan…

Anneyle ilişki ise zaten en başından sadece sevgi, şevkat, çocuğa karşılıksız verilen şeyler üzerine kuruludur… Ve bu zaman geçse de değişmez… Anne hep verendir, sen de hep alan…

Zaman geçtikçe, yıllarca sana sevgisini verenin değerini daha iyi anlamaya başlar, sevgini ona vermeye başlarsın… Arttırarak… Bir zamanlar seni koruyup kollayanla zaten rolleri değiştirdiğin gün, anneyi koruyan, kollayan olursun…

Bir erkek için geçerlidir bu ilişki genelde… Çünkü babanın kız üzerindeki otoritesi kolay kolay bitmez… Ya da baba kıza sevgisini çok daha fazla gösterir…

Ama hepsi bir yana, ikinci paragrafta yazdığımdır en zoru… Varken yok saydığın, ya da olmayan bir babaya ya da anneye sahip olmak…

Bugün onların günü… Hiç gereği yokken, belki de insanların yarısı yaşı ya da kaderi gereği annesiz ya da babasızken, Babalar Günü ve Anneler Günü kutluyoruz…

Sahipken hiç düşünmüyoruz, bir anneye ya da babaya sahip olmasam bu günün değeri ne olacak diye… Ne kutlaması! Tamamen hüzün günü! Tamamen mutsuzluk!

Yaşıyor ya da ölmüş olsun, olmayan bir anne ya da babanın “gün”ü olabilir mi? Nesi kutlanır? Olanların aldığı hediyelere bakılıp mutlu olunur mu? Gözünüzün içine sokulan reklamlarda mutlu aile tablolarına bakılıp alışverişe koşulur mu?

Ya da bu durumda bir baba için, anne için ne kadar kutlanası bir gündür bu “gün”?

İşte bu yüzden sonuna kadar karşıyım böyle günlerin kutlanmasına…

NUR ERDEM ÖZEREN
21.06.2009

Hiç yorum yok: