4 Ekim 2009

112 - ÖSS Birincisi, Hayat Sonuncusu – 3

ÖSS’nin önce puansal sonuçlarından sonra, ardından da yerleştirmeler yapılınca iki ayrı yazı yazmıştım bu başlıkla… Şimdi de ek yerleştirme döneminde, hala “eğitim” konusu gündemdeyken, azalmış da olsa önemi şu sıralar, biraz da “sistem”e yapılan eleştirileri değerlendirelim, diğer bazı yorumlara cevap vermeye devam edelim istedim… Ve ne yazık ki ikiye bölemedim yazıyı… Çok bütünlük içinde aktı gitti hepsi… Şimdiden affınıza sığınıyorum bu uzun yazı için…

Eğitim sistemini suçlayanlar bol… Sistemi suçlamak çoğu zaman yersiz geliyor bana… Sistemi eleştirmek kurtarmıyor bizi hayatta çünkü… Hayatta çuvallayınca “aman yazık sistemdenmiş” demiyor kimse… Hayat bahane kabul etmiyor ne yazık…

Harika bir tespit yapmış aslında bir arkadaşım… Olmayan bir şeyi değiştiremezsin! Bizde “eğitim” sistemi yok çünkü… “Sınav sistemi” ile “eğitim” sistemi değiştirilmez… Bizse onun için uğraşıyoruz…

“Öğretim” sistemi “değiştiriliyor” sadece… Köklü değişiklik de yok… Reform yok… Eğitim yok… Etik, ahlak ve benzeri kurallar öğretilmiyor… “Doğru insan” olmak, “hayatta” başarılı olmak, “insan” olmak öğretilmiyor… Ben de tam bunun için uzun vadeli bir hazırlık yapıyorum… İlgilenenlere de duyurulur…

“Hayat Okulu” açmak gerekiyor her sınıf seviyesindeki öğrenciler için… İlkokuldan Üniversiteye kadar… Hayata dair her şeyi, ailelerin öğretmesi gerekenleri, iş hayatında karşılaştıklarını öğretmek için… “İnsan” olmayı, “önemli” değil de “değerli” olmak için “hayat”ta öğrenilmesi gerekenleri öğretmek için…

Hepimiz demiyor muyuz bir genci görünce “size bunları okulda öğretmiyorlar mı?” diye? Evet öğretmiyorlar işte! Ne yazık ki…

Ya da işe gelen biri, iş hayatının kurallarını bilmeden düşmüyor mu kurtlar sofrasına?

İşte tam burada konu gencin robot ve inek olduğunu söylememe geliyor… Bunun için “kendine gelmesini beklemek lazım” diyordu bir arkadaşım yorumunda… 18 yaş kendine gelmek için çok mu geç? O günler geri gelmezken, geçip gittikten sonra, kendine gelse ne yazıyor…

Üniversite sınavında derece yapanlarla ilgili de hep iyi yerlere geldiğine dair bir savunması olmuştu aynı arkadaşımın… O “iyi yere gelmek” konusunun o adamların üniversite sınavında başarılı olmaları ile alakası olmadığı kanaatindeyim… Bence asla kriter değil… Aslında bu konuda hemfikiriz… İyi bir üniversitede okuyanlar hayata daha önden başlıyorlar, buna da katılıyorum… Ama bir sürü de iyi üniversite mezunu hiçbir şey olamamış insan var… Üniversite, insanın önüne çıkan onlarca fırsattan yalnızca biri, bunu bu kadar büyütüp gençliği karartmanın anlamı yok… Olay sende bitiyor çünkü… 22 – 23 yaşına gelene kadar mal mal yaşa hayatı, sonra keşfet kendini de adam ol… Olmuyor işte… Üniversitede lisede değil olay… Eğer öyle bakarsan, Galatasaray Lisesi mezunu olup adam olamamış kimse de yok… İsterse üniversite okumasın… Gerek yok… “Camia” yeter…

Birinci olanların sonraki hayatlarına dair bir programdan bahsetmiş bir arkadaşım da… Evet aralarında işsiz bile var… Vasıfsız bir birinci eninde sonunda çuvallayacak, vasıflı bir sonunca ise eninde sonunda ön plana çıkacaktır… Ben buna inanıyorum…

Dershaneler hep çıkardıkları birincilerin reklamını yapıyorlar… Oysa oraya herkes aynı parayı veriyor… Hiç düşünmüyorlar birinci olmayanların ve velilerinin düşüncelerini… Birinci olamadıysan kenara… Bereket versin…

Son Tercih Dönemi’nde İstanbul’daki seminerlerde yaptığım bir tespiti paylaşayım sizinle… Adı büyük üniversitelerin iş ilanlarında adının özellikle belirtilmesi ile ilgili… İşe alımlarda öncelik tanınması ile ilgili… O iyi okullarla neden öncelik veriliyor sizce? Adı “büyük” olduğu için mi? Hayır!

O bahsedilen İ.K. uzmanları kendi okullarının mezunlarını işe alıyor öncelikle… Bir zamanlar sadece o “büyük” okullar ve oralardan mezunlar vardı… Şimdiki kadar çok üniversite yoktu… Üniversite sayısı çok azdı… Onlar mezun oldu, “büyük” şirketlerde işe girdiler, kendileri şirket sahibi oldular… O şirketlerle birlikte “büyü”düler… Şimdi kendi okullarının mezunlarını işe alıyorlar… O yüzden öncelik verilmesi…

Sırf bu büyük okulun verdiği vizyon takıntısı nedeniyle kimse bölümüyle ilgili alanda çalışmıyor… Tarih mezunu Finans şirketinde Genel Müdür Yardımcısı… ODTÜ Fizik, Boğaziçi Felsefe mezunu… İş dünyasında İ. K. “Uzman”ı… “Uzman!”… Evet olacak iş değil… Ben de bunun için iş yapıyorum işte… Zevkle…

Daha da ötesi, o alanda Yüksek Lisanslı… Gidiyor başka alanda çalışıyor… O güne kadar aklın neredeydi? Neden yıllarını başka alanda heba ettin o zaman?

O zaman üniversiteler ne işe yarıyor? Ya orada bir şey öğretilmiyor ilgili alana dair demek ki, ya da boşuna geçirilen, heba edilen zaman işte…

Madem her şeyi iş hayatında öğreneceksin, liseyi bitirince direk gir o zaman… Orada öğren…

Finans Doktorası yapmış olan Pazarlama Müdürü ile çalıştım ben… Doktora! Pazarlama’yı çalışırken öğrenen… Ama rakamlarla Pazarlama yapan… Bütçelerle… İnsan olgusundan önce finansal değerleri irdeleyen…

Bu örnekler var diye doğrusu bu değil… Boğaziçi’nden mezun diye işe giriyor insanlar… ODTÜ’den Bilkent’ten mezun diye… Bölümüne bakmaksızın… Nasılsa ilgili bölümden mezun olan da hiçbir şey bilmeden geliyor düşüncesiyle… Vizyonu yeter, biz burada öğretiriz düşüncesiyle…

Evet sırf okulu için burs alıyor bazı gençler… Adı büyük okulda okuduğu için öncelik veriliyor… Konya Selçuk Üniversitesi mezunu üniversiteli değilmiş gibi sanki… Bütün burslar İTÜlü ODTÜlü Boğaziçililere…

Zamanla azalacak bu isim yazma durumu da… Ama emin olun, bir ODTÜlü, bir Boğaziçili’yi işe almaz kolay kolay… Fazla sosyetik olduğunu düşündüğünden belki de…

Bunlar gerçekler, ama doğru olanı bu değil ve bunun tam tersi yüzlerce örnek de ben biliyorum… Küçük üniversitelerden mezun yüzlerce başarı hikayesi, üniversite okumamışların yüzlerce girişimcilik başarısı var bildiğim…

Zaten artık değişiyor bu gerçekler de… Üniversite sayısı arttıkça… Hele ki vakıf üniversiteleri iş dünyası ile daha iç içe oldukça… Mezunlarına sahip çıktıkça… Büyük üniversitelerin tekeli kırılmaya başlandı bile…

Bir de üzerine Anadolu’daki üniversitelere o şehrin Anadolu Aslanları, KOBİ’leri sahip çıkarsa, üniversite kalitesi artacak tüm Türkiye’de… Her geçen gün…

Süper bir başka tespiti bir arkadaşımın… “İşini iyi yap” yerine, “iyi işi yap” ama nasıl yaparsan yap mantığı var… Ama o zaman da öyle hayal edilen paralar kazanılmıyor işte… Boş gezen ya da üç kuruşa talim eden mühendis, avukat vb. meslek sahibi insan var… Öğretmenler var boş gezen… Onlar sadece diploma sahibi aslında… Meslek sahibi değil… Vasıfsız birer diploma sahibi… Birçoğu… İstisnalar olabilir… Sistemden olabilir… Ama işte örneği… Hayat çuvallayınca bahane kabul etmiyor…

Ha bu arada! Üniversiteyi kazanan ve okullarına yerleşen gençler… Bu şöhret, ihtişam, ilgi, birkaç gün sonra bitecek demiştim… “Gerçek hayat” başlayacak demiştim… Nitekim öyle de oldu sanırım… Değil mi? Gerçek hayat başladı… Birinciyi unutalı çok oldu zaten de… Gündem değişti… Hayatınızın ilk unvan maçı sona erdi… Sonuç? Aşağıda…

En fazla birkaç hafta geçti sonuçlar açıklanalı… Şimdi sorun bakalım insanlara, nereyi, hangi üniversiteyi ve bölümü kazandığınızı hatırlıyorlar mı? Ailelerinize sorun bakalım, hangi arkadaşınızın nereyi kazandığını hatırlıyor… Kaçını… Zaten cevabında saklı bu boşuna unvan mücadelesi…

NUR ERDEM ÖZEREN

03.10.2009

2 yorum:

gizem dedi ki...

Üç yazından da yola çıkarak tek bir yorum yazmak istedim.
Diğer yazında bahsettiğin gibi cemaatin farkettiği ve yatırımını yaptığı “eğitim” bir toplumun, nitelikli,başarılı toplum olma yolunda attığı adımların ilki ve en önemlisidir. Bu nedenledir ki bu ülkede nitelikli eğitimle yetiştirilmiş bilinçli bir toplum, bazılarının işine gelmez. Evet eğitim sistemini eleştirerek ya da iyileştirilmesini umut ederek de hiçbir yere varamayız. Ama bulunduğumuz konumlar dolayısıyla da , şimdilik akan suların başında bulunmadığımızdan yani, sistemi değiştiremeyiz (o akan suların başında bulunmak da bu ülkede ne kadar geçerli , sistemleri değiştirmek için, o da tartışılır). Ee elimizi kolumuzu bağlayıp oturmalı mıyız? Hayır tabi ki.
Aslında sistem değil sorun, sorun sonunda varılan yerin yani tek geçiş kapısının “sınav”olduğu fikrinin çocuklara, gençlere dayatılması. Sınav odaklı okula başlayan çocuğun ve velinin öğretmenden talebi ne yazık ki eğitim olmuyor ve bu çıkmaza giren eğitimcinin de bulduğu en kolay yol sadece “öğretim” yapmak oluyor(bu da bir çoğunun işine geliyor doğrusu). Eğitimci kitaplarda yazanı öğretmekle yükümlü sayıyor kendini ve bunu başarıyla yaptığında “iyi öğretmen” sıfatıyla anılıyor ve tatmin oluyor; eğitimciyi denetleyen kişiler ya da idareciler sadece öğrenciye aktarılan bilgiyle öğretmeni sınıyor ve denetliyor, çocuk ve veli sınav sonucuyla yetiniyor mutlu oluyor! Sonuçta “alan memnun satan memnun” durumu görünen ama bir de sayıları az olan “iyi eğitimciler”(ne yazık ki), “bilinçli veli ve öğrenciler” var, bir de onların vermek istedikleri ve talep ettikleri! İmkansız değil çünkü dediğim gibi sorun sistem değil. Bu sistemin içinde “vicdanlı insan” ve “başarılı öğrenciyi” bir arada yetiştirebilen eğitimciler var. Ama ne yazık ki bu eğitimcilerin sayısı az, az olmakla birlikte ilköğretimden ortaöğretime doğruda sayı daha da azalıyor. “Hayat okulu” fikri güzel ama sistem dışında ülke çapında gerçekleştirilmesi pek da kolay değilmiş gibi. Sistemin içinde bulunan eğitimciler bunu yapabilecekken neden senin kadar kafa yormuyorlar, çabalamıyorlar? Ellerindeki gücün farkına nasıl varamıyorlar? İşte bu şartlar altında asıl sorulması gereken soru bu bence...

Birde şu İ.K’cı meselesi var. Bildiğim kadarıyla bu eğitimi veren bir lisans programı yok. Sanırım sadece bazı üniversitelerin, 4 yıllık bazı bölümlerin mezunlarına verdiği 3-4 aylık bir paralı programı var. Bir felsefeci ya da bir işletmeci İ.K uzmanı olabiliyor yani. İşlerini iyi yapıyorlarsa –ki yapanlar var- bence nereden mezun olduklarının çok önemi yok Ama yine aynı yere geliyoruz bu işi yapan da zaten “ işine saygılı vicdanlı bir insansa”; işe alacağı kişinin okuduğu büyük okula değil öncelikli olarak o iş için “yetkinliğine” ve “temsiline” bakıyor. Yani iyi bir İ.K cının karşısında “öss birincisi, hayat sonuncusu” kişilerin hiç şansı yok...

Nur Erdem Özeren dedi ki...

Gizem;
Çok teşekkür ediyorum... Süper tespitler olmuş...
Sistemi değiştiremesek bile hepimizin yapabileceği bir şeyler her zaman vardır...
Akan suların başında bulunsak bile değiştiremez miyiz, bilemeyeceğim tabi... :) gerçekler var...
Eğitimcilerin de ailelerin de işine gelen sistem, uzun dönemde büyük sıkıntılar yaratıyor kimse farkında değil... Eğitimciler açısından süper bir özeleştiri ile yazmışsın herşeyi...
Hayat Okulu, "şimdilik" ulusal olmaz, zamanı gelince ulusallaştırırız inşallah... :)

İ.K.'cı olma eğitimi veren bir lisans programı var, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri... Ama kimse mezun olduğu bölümle ilgili işi yapmadığından...

Tekrar yorum için çok teşekkürler...