7 Nisan 2009

93 - Yerel Seçim İzlenimleri – 3 – Toplumsal Kirlenme

Bir haftadan uzun bir süre geçti yerel seçimin üzerinden… Daha önce seçim öncesi gözlemlerimi paylaştığım iki yazının üzerine, seçim sonrası yorumlarımdan da üç yazı çıktı… Biri yerel değerlendirme… Diğeri genel…

Bu seçimde öğrendiğim en önemli şey şu ki, Türk insanı çoktan kirlenmiş, çoktan yalancılığa alışmış bu konuda… Burada seçmeni değil, onu buna zorlayanları suçluyorum aslında…

Nasıl yalancı olmuş? Daha önce de “Herkes Başkan” yazımda belirttiğim gibi, herkese mavi boncuk dağıtıyor… Kimi görse, hangi aday gelse “Tamam abi oyum kesin sana!”…

Bari yalan söyleme, “Bakarız…” de… “Kısmet…” de… Bunu yapanlar da var… Ama adayı ya da yanındakileri görüp, yanına çekip, yarım saat anlatanlar var… “Bizim bütün aile zaten Kıratçıdır…”… “Biz dededen CHP’liyiz…” … “Bizim bütün sülale size verecek abi oyunu…” Sonra da başlıyor saymaya… Bacanaklar… Kuzenler… Yeğenler…

Sonra sandıkta bir bakıyorsun… O akrabaların hiçbiri yok… Hatta sandık bazlı sonuçlara bakıyorsun; bırak o akrabaları, adayın yanında gezenlerin, Meclis Üyelerinin kendileri ve yakınları bile oy vermemiş… Bu nedenle eşini boşayan var… Kendi sandığından bir oy çıkınca…

Tabi adaylar her gördüğünden oy isterse, farklı şekillerde de olsa “bize oy verecek misin?” diye sorarsa olacağı bu… Kimse kimseyi kırmak istemiyor… Herkese “oyum sana” diyor…

Bir de artık göç edenlerin dernekleri var… Onlar da koloni halinde hareket edermiş gibi, “bizim 300 oyumuz var, bizim 500 oyumuz var” diye seçim zamanı yemekler düzenleyip, bilmemkim adaya destek açıklıyorlar… Üzerine üstlük özel kendileri gelip ziyaret yapıp “desteğimiz sana başkanım” diyorlar… Sandıkta yine bakıyorsun sıfır oy…

Karslılar… Ardahanlılar… Doğu Karadenizliler… Bayburtlular… Erzurumlular… Tamam, birlik olmak güzel de, yalan söylemeyin bari… Ha bir de, genelde o şehrin yerlileri de hiç böyle dernekleşme falan da yapamazlar… Hatta bu yukarıda saydıklarımın da kendi memleketlerinde böyle birlikte hareket etme yoktur…

Bir başka korkutucu tespitim de, “sadaka kültürü”nün, aslında daha doğrusu “rüşvet kültürü”nün ne kadar geliştiğini görmek…

İhtiyacı olan, fakir mahallelerde insanlara oluk olup para ve erzak dağıtıldı seçimin son günlerinde… Onlar bunu istemekten utanmıyorlar, hatta her girdiğinde o mahalleye yapışıp yakana yedisinden yetmişine para veya erzak soruyorlar, ama asıl kötü olan, onlara bunu birileri veriyor…

CHP ve MHP, AKP’yi eleştiriyor halkı sadakaya alıştırdı diye, ama bu seçimde belki AKP’den çok erzak ve yardım çeki – para dağıttı…

Bu sadece fakir mahallelerde de değil… Çarşının ortasında, gözümün önünde küçücük bir çocuğu kucağına aldı bir başkan adayı, “Başkanım ben bisiklet istiyorum” dedi çocuk… O kadar alışmış ki herkes siyasetçiden bir şey istemeye…

Adayların ve partilerin yanıldıkları konu ise, halkın oyunu sattığını sanmaları… Hasat zamanı… Herkesten alacağını alıyor… Sonra bildiğine veriyor oyunu…

Bu seçimde bir kez daha gördüm ki; sadece siyasetçi değil, onu eleştiren toplum da kirlenmiş… Derinliklerine kadar… Kısır döngü olmuş artık…

Aday ve partiler para ve erzak dağıtıp oy istemeye alışmış… Seçmen herkese mavi boncuk dağıtıp yardım almaya…

“Ya o seçilirse” kaygısıyla “taraf” olmaktan korkan seçmen, tarafsız olmanın “var olmamak demek” olduğunu unutuyor…

Aynısını yapan siyasetçi ya da topluma yön veren insanlar da, demokrasinin asıl ihtiyacının “iyi muhalefet” olduğunu ve iktidara giden yolun “kaliteli ve dürüst muhalefet”ten geçtiğini unutuyor… Herkes güçlüden yana olunca olmuyor.

NUR ERDEM ÖZEREN
07.04.2009

Hiç yorum yok: