27 Ocak 2010

126 - Geçmişin İzleri...

Yaşım gereği her gün başka bir arkadaşımın nişanlandığını, evlendiğini, çoluğa çocuğa karıştığını öğreniyorum… Benden yaşça biraz büyüklerin ise evlilik bitirmelerini…

Evlilik kurumunun her geçen gün daha da yıprandığını, boşanmaların her geçen gün arttığını, bırakın yeni nesli, 50’li yaşlarındakilerin bile boşanma davalarında koşuşturduğunu her geçen gün görürken, insanlar nasıl evlilik kararları alıyorlar merakla irdeliyorum…

Dedim ya, bu aralar herkes evleniyor… Kar kış demiyorlar, yazı kışı beklemiyorlar, hayatlarının insanlarını buldukları mutluluğuyla nikah masasına koşuyorlar… Ama yazık ki, sonra boşanacaklar… Bu kez koşa koşa mahkeme kapılarına gidecekler…

Artık kimsenin kimseye eskisi kadar tahammülü kalmadı… Herkeste bir özgürlük, herkeste bir tek başına hayat tutkusu… Bu duygu her yerimizi sarmışken de, “biz” olmak denen şeyi öğrenemiyor, evlilikleri “biz” üzerine kuramıyoruz..

Evlilik sırasında yapılan anlaşmalar, mal paylaşımları, daha başlarken “ayrılığı” düşünerek yapılan planlar…

Ama asıl en büyük sıkıntı, insanların birbirlerine olan saygılarının yok olması… Bir bakın eski sinema filmlerine, bir bakın eski şarkıların sözlerine… Saygı dolu…

Şimdi ise, bırakın sevgiliyi, büyüklere, öğretmenlere saygı kalmadı… Bu durumda da evleneceğiniz insana saygınız olmadan kurulan, temeli sallantılı evlilikler yapılıyor…

Aslında herkesin evlenirken, evlilik planları yaparken hedefi aynı… Sevdiğinin beğenmediği şeyleri değiştirme hedefi…

Olduğu gibi kabul ediyormuş gibi görünüyoruz, aslında onu sevdiğimiz halini unutuyor, olmasını istediğimiz halinin çalışmalarını yapıyoruz…

Sosyal ortamlarda tanışıyoruz, onun o halini severek evlilik kararı alıyoruz, sonra sosyalleşmesinden vazgeçmesini istiyoruz…

Bütün bunlar neden? Kabul ettiğimizi sandığımız, kabul ediyormuş gibi göründüğümüz, belki bir dönem görmezden geldiğimiz, ama gün gelince ortaya çıkardığımız geçmişimiz…

Artık herkesin bir geçmişi var… Evlenen herkesin bir aşk, sevgililik, belki evliliğin önünden dönüş hikâyesi, geçmişi var…

Zamanla herkesin karşısına çıkıyor geçmişin izleri… Hem karşısındakinin geçmişi, hem kendi geçmişi…

Moralin en bozuk olduğu anlarda, geçmişteki güzel günler akla geliyor, “acaba yanlış seçim mi yaptım?” diye sorgulamalar başlıyor…

Bu gelgitler, karşılaştırmalar, ilk tartışmada dökülüveriyor dudaklardan… Va hayatın her alanında karşılaştırmalar, geçmişin izleri ile bugünü kıyaslamalar başlıyor… Geçmişteki kötüler değil, iyiler hatırlanıyor…

Ya da eşimizin geçmişi mıkırdanmaya başlıyor içeride… Kör olan gözler açıldıkça, görmediklerin görülmeye başlanıyor…

Başlarda anlayışla karşılanan, karşılanır”mış gibi” yapılan geçmişteki sevgililer, ara bozulunca ilk koz oluyor kullanılan…

Girilen bir ortamda karşılaşılıyor, taraflardan biri altüst olabiliyor, belli etmek istemedikçe daha da batıyor…

Ve eşimizin bir zamanlar hazmettiğimiz ve unuttuğumuz geçmişi, izlerini yüzümüze vuruyor…

Bu sadece geçmişteki ilişkilerle ilgili değil, tanışılma dönemindeki maddi duruyla ilgili de ortaya çıkıyor… Kirlenmiş laflar ortaya çıkıyor…

Bütün bunlardan sonra da, kurtar kurtarabilirsen evliliği… Zaten derinlerde olan geçmişin izleri, derin yaralar açıyor dokundukça… Böyle böyle de temelleri sarsılıyor evliliklerin…

Ah eskiden… Böyle miymiş? Herkes gözünü bir kişiyle açıp, bir kişiyle kapıyormuş… Olmayan geçmişin izi de olmuyormuş bugünde… Hangisi daha doğru? Hangisi daha güzel?

NUR ERDEM ÖZEREN

26.01.2010

2 yorum:

gizem dedi ki...

“Ama yazık ki, sonra boşanacaklar”... bu nasıl bir cümle ya. Neden bu kadar ümitsizlik neden hep kötü örnekler üzerinden bakmak hayata. Evliliğini bir ömür sürdürenler neden örnek alınmıyor. Onlar eskide kaldı diyeceksin şimdi. Bak buna da kızıyorum, eski filmler, eski şarkılar, eski evlilikler...ne yapıyormuş peki bu insanlar bir ömür boyu evli kalmak için. Doğa üstü değil ya yaptıkları. Ama hiç kimse para kazanmak için, kariyeri için...vs harcadığı emeğin noktasını bile harcamıyor evliliği için. Yeni hayat düzenine, teknolojiye falan yenik düşüyormuş evlilikler! Bahane bunlar... herşeyi bu düzene uydurduk da bi evlilikler mi kaldı uymayan...
Evet evlilik kurumu her geçen gün yıpranıyor ama bunun nedeni maymun iştahlı insanoğlu...herşeyi hepsini birden isteyen doyumsuz nefis...birle tekle yetinmiyor insan ama bu evlilikte olmuyor işte. Diğerleri bahane gerçek elle tutulur nedenler değil boşanmak için. İnsan sevdimi, saygı da hoşgörüde emek de beraberinde geliyor zaten...ama baştan hesapla kitapla başlarsa zaten hiç başlamasın da...
“Sevişmek için, gece birlikte uyumak için, aynı yatağa girmek için, artık evlenmek ön koşul değil… Bunlar, genç iki sevgili için çok normal şeyler… Gerçek hayattan örnekler… Peki bunu çocukların ve gençlerin, ergenlik çağındakilerin gözüne sokmak neden?” Bunu “RTÜK işini yapsın” yazında yazan sen, madem bunun yanlış olduğunu biliyorsun evlilikten uzaklaştıran değil de evliliğe özendiren yazılar yazsan.
Tabi önce buna gerçekten inanman gerek. İnanmak için illede evli olmak, evlenecek olmak gerekmiyor.Bak ben belki de hayatını yalnız geçirecek biri olarak yazıyorum. Evlenemeyecek olsam bile “evliliğe” inanıyorum. İstenirse bal gibi yürütüleceğine de...

Nur Erdem Özeren dedi ki...

Valla Gizem öyle ama... Boşanacaklar... :) Ben her türlü örneği görüyorum, e çoğunluğu da kötü, yapacak bi şey yok... Bizim nesilden evliliğini bir ömür sürdüren insan çok çok çok nazdir çıkacak bence...
Eskilerin ne yaptığı belli bir ömür sürmesi için... Fedakarlık.. O zaman bu kadar "ben"cil değildi insanlar... Sen de söylemişsin, emek harcamıyor insanlar... Evet bunu bu düzene uyduramadık... Zor uyduracağız... Çünkü artık daha maymun iştahlıyız... herşeyi istiyoruz... daha çok insanla birlikte olmayı istiyoruz..
Sevgi... Çok zor... Çok nadir... Artık aşk gibi o bile geçici...
Ben böyle olsun istemiyorum ki.. Bu durumdan şikayetçiyim... Evliliğe nasıl özendireyim bi yazıyla... Ama denerim.. Teşekkür ederim yorumun ve önerin için... Sen inan.. Evlendireceğim ben seni... İstediğin insanla.. :) Ama mutluluğu garanti edemem... :)