23 Nisan 2007

17 - Kadir Has... Ve Ben...

İki liste açıklandı... Yaklaşık iki ay arayla... Forbes’un “Kişisel servet” listesi, ve Maliye Bakanlığı’nın “Gelir Vergisi” listesi... Lütfen iki listedeki sıralamalara bakın.. “Kişisel servet” listesi sıralamasında Forbes’un listesine girenlerin “Vergi” sıralamasındaki yerlerine bakın. Benim iki isim dikkatimi çekti. Bu kadar kişisel servete rağmen nasıl bu kadar az vergi matrahları çıkıyor, ya da ödemişler, anlamak mümkün gelmiyor bana. Benim dikkat etmediğim başka isimler de olabilir tabi.

Bir diğer taraf daha var.. Yaklaşık bir ay önce “hayırsever işadamı” Kadir HAS’ı kaybettik. Dile kolay, 600 milyon dolara yakın para harcamıştı “hayır işleri” için. Kıymeti bilindi mi peki? Ne kadar vefa gösterdik acaba Kadir HAS’a..?

Bir yanda yukarıda bahsettiklerim, diğer yanda Kadir Has ve onun gibi bir çok hayırsever işler yapan işadamları var. Rahmetli Vehbi KOÇ, rahmetli Sakıp SABANCI, ilk akla gelenler, ve daha bir çoğu, eğitim ve sanat kurumlarına imzalarını atanlar... Hala yaşayan hayırseverler de var. Nasıl karşılık alıyorlar peki? Neden yapıyorlar bunu? Hiç düşündünüz mü?

Ben düşündüm. Şimdi anlatacağım.... “Bence”sini... Kendimden pay biçerek biraz da..
Can DÜNDAR, bir yazısında, okuduğu bir kitapta yazarın cenazesini hayal etme önerisini, ve cenazesini nasıl hayal ettiğini yazmıştı. Ben de o zaman daha detaylı düşündüm. Ama onun yazdığı gibi ailemin, yakınlarımın nasıl olacakları değildi düşündüğüm.

Ben cenazemin çok kalabalık olmasını istiyorum. Ama çok. 80 yaşında da ölsem, 100 yaşında da ölsem, desin ki “her katılan”, “keşke daha ölmeseydi, bu ülke için, bu insanlar için yapacağı daha çok şey vardı”...
O kadar çok hizmet etmiş olayım ki “insanlara”, ve “memleketime” benim “erken” öldüğümü düşünsün herkes.
Bir de, aynı katılanlar, “bana da şöyle bir faydası dokunmuştu” ya da “bizim şu tanıdığımızda böyle bir faydası dokunmuştu” desinler istiyorum. Direk veya dolaylı, bir sürü insana “faydamın dokunmuş olmasını” istiyorum.
Benim için budur en güzel cenaze.

Hiç yaptınız mı bilmiyorum, karşınıza birilerini alıp, onunla konuşmak, ona bir şeyler öğretmek, onun hayatını yönlendirmesine katkıda bulunmak, onun için bir şeyler yapmak, yardım etmek, ve sonra gözlerinde parıltıyı ve içlerinden geçirdikleri “allah razı olsun”u görmek... O kadar büyük bir haz ki.. Bunu yapan, yaşayan çok iyi bilir bu hazzın ne kadar büyük olduğunu. Ve bir tutku olur sonra insanlara yardım etmek.

Herkesin bu kadar “ben”merkezci olduğu, önce kendini düşündüğü, hatta sonra bile “toplum”u düşünmediği bir ortam her geçen gün yayılıyor. “Başkaları” umrumuzda değil artık. Ama bir kere yaşayınca, bir kere bu hazzı tadınca, vazfeçilmez bir tutku haline geliyor bu. Kendinizi adıyorsunuz.

İşte bu yüzden “hayırsever” insanlar bu kadar “hayır”lı iş yapmaya çalışıyorlar. Durmadan... “Birileri”nin hayatını değiştirmenin hazzını yaşadıkları için..

Herkesin bir ibadet şekli var, benimki de insanlara yardım etmek, içlerinden geçirdikleri “allah razı olsun”ları hissedebilmek.. Ve bu sadece “para” ile olmuyor.. Herkese yardım edebilecek kadar param yok çünkü..

NUR ERDEM ÖZEREN
23.04.2007

Hiç yorum yok: