29 Mayıs 2009

99 - Abdüllatif ŞENER… Yazılarım… Ve Sosyal Hayatım…

Meğer ne çok okunuyormuş yazılarım… Abdüllatif ŞENER ile ilgili yazımın ardından bir sürü yorum aldım… Tanıdığım tanımadığım bir sürü insandan gelen… Yorumlar her yerden aktı…

Facebook ve maillerimden okuyanları biliyorum… Geri bildirimlerinden… Ancak gazeteden bu kadar çok kişi tarafından takip edilmek mutlu etti beni…

Evet, kabul etmek gerekiyor ki üslubum özellikle de son paragraflarda oldukça sertti… Ankara dönüşü, üzerine çok düşünüp çok değerlendirdikten sonra, kızgınlıkla yazılmış satırlar…

Üslubumu eleştirenlere, hele ki tüm bu eleştirileri beni ve benim iyiliğimi düşünerek yapanlara teşekkürlerimle… Söylediklerinizi ciddiye aldığımdan ve bu konuda daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz…

Üslup daha farklı olmalıydı belki, ama içeriğin arkasındayım hala… Umutla yaptığım 1.100 km. sonunda bu hayal kırıklığıydı beni kızdıran belki de…

Takdir ediyordum… Umutluydum… “Tanıştığıma memnun oldum, iyi ki Türk siyasetinde sizin gibileri de var” diyerek çıkmak istiyordum… Olmadı… Hayal kırıklığı bir yana, kızgınlıkla çıkmama neden olacak üslup ve davranışlardı beni çileden çıkaran…

Sayın ŞENER’in bu ülkede Bakanlık, hatta Başbakan Yardımcılığı yaptığını bilmek, tanıdıktan sonra umutsuzluğa sürükledi beni… Ülke siyaseti ile ilgili… Geleceğimizle ilgili…

Ve bu şaşkınlıkla, kızgınlıkla, umutsuzlukla, yol boyu kafamda oluşturdum yazıyı… Sonra da oturup bilgisayar başına, her zamanki gibi tek nefeste yazdım yazımı… Tepki almaktan hiçbir zaman korkmadığım gibi, korkmadan yazdım, sonucunu hesaplamadan…

Sonuçlarını hesaplamak gerekiyor mu hala tereddütteyim… O zaman özgürce yazamam… Bunu anladım bu yazıdan sonra… Ben eleştirirken de sonucunu düşünüp, sonucundan korkup, hesaplayıp konuşmadım ve yazmadım hiç…

Ama hesaplamam gereken başka şeyler varmış artık… Çünkü eleştirilerde sorun yalnızca üslupta da değildi…

Konumun… Mensubu olduğun topluluklar… Arkadaşların… Birlikte yol aldıkların… Herkesi bağlıyordu yazdıkların… …

Bunu yazarken de, “küçüktüm, öğrendim, büyüdüm…” düşüncesiyle de yazmıyorum… Hepsinin hep farkındaydım…

Ama görüş farkı… Yazdıklarım, yazacaklarım, söylediklerim, söyleyeceklerim, düşündüklerim, düşüneceklerim… Hepsi, HEPSİ, yalnızca ve yalnızca beni bağlıyor, beni bağlar, “Nur Erdem ÖZEREN” imzasıyla yazdığım sürece… Bence… BENCE…

Altında başka bir sıfat yer almadığı sürece, sahip olduğum sıfatların hiçbiri benim diğer sıfatlarla yaptıklarımı bağlamamalı… Bağlamaz da bence… En azından ben bu düşünceyle yazıyorum… Yapıyorum her şeyi…

Daha önce de “Tekirdağ Anadolu Lisesi Mezunları Derneği Başkanı” sıfatına sahipken bir Dershaneye danışmanlık yaptım, hala da işbirliği içinde çalışıyorum… Ama buna asla Dernek Başkanlığımı karıştırmadım ve ikisini birbirinden hep ayırdım… Dernek Başkanı sıfatıyla yaptığım her şeyde tüm dershanelere eşit mesafede oldum…

Şimdi beni üzen tek şey, arkadaşlarımın zarar görmesine neden olmak… Yazdıklarımdan onların da sorumlu tutulmaya çalışılması…

Eleştiren herkes eminim bu yazımı da okur… Yazdıklarım yalnızca ve yalnızca benim görüşlerimdir… Bağlı olduğum hiçbir kurumu ve hiçbir yol arkadaşımı, arkadaşımı bağlamaz… Bağlamamalı… Sorumluluğu bana aittir…

Ben yine de bundan sonra kimseye konuşacak koz vermeyeceğim… Arkadaşlarıma verdiğim değer adına…

NUR ERDEM ÖZEREN
29.05.2008

Hiç yorum yok: